Kokpit.aero’nun haberine göre Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni uçağı TC-TUR yarın Sabiha Gökçen’e inecek!
Kabini 90 koltuklu iş jeti haline getirilen Airbus A330-200 Prestige tipi uçak Sabiha Gökçen Havalimanı’na indikten sonra ne yapılacak?
Airbus’ın Toulouse’daki imalat hattından 2012’de çıkan uçak, daha sonra kabin modifikasyonu için ABD’de San Antonio’daki Gore Design şirketine gönderilmişti. TC-TUR tescilli A330-200, burada gerekli modifikasyon işlemlerinin tamamlanmasının ardından kabulu geçtiğimiz gün THY tarafından yapıldı.
THY 6901 koduna sahip uçak, Türkiye saati ile 17.23’te kapı kapadı. San Antonio’dan 17.40’ta teker keserek havalandı. 3 pilotun yanı sıra 10 kişilik THY Teknik Ekibi’ni de taşıyan uçak, toplam 13 saat sürmesi planlanan uçuşun ardından 07.00’de İstanbul’a ulaşacak.
TC-TUR Sabiha Gökçen Havalimanı’na inecek. Dışı beyaz olan uçak, burada THY HABOM hangarına alınacak. Gümrükleme işlemlerinin tamamlanmasının ardından burada boyama işlemleri gerçekleştirilecek.
Blog List Pop1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Güncel Dolar fiyatı.7 ay önce
-
-
-
-
siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Ağustos 2014 Perşembe
27 Temmuz 2014 Pazar
Peygamberimiz 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.'
İhsanoğlun'dan Erdoğan'a 'diktatör' benzetmesi
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu: Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Türkiye bu adalet anlayışını görmek istiyor.
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim çalışmalarını sürdürdüğü Antalya'da düzenlediği basın toplantısında ''Şimdi konuşmalarımızda İslamiyeti referans alıyor, dinden imandan bahsediyoruz. Peki, Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Türkiye bu adalet anlayışını görmek istiyor'' dedi. Mahkemelerin siyasi etki altında olduğunu da savunan İhsanoğlu, ''Bir ülkede adalet olan güven sarsıldığı takdirde o ülkede huzurdan, istikrardan, güvenden bahsetmek mümkün değil'' diye konuştu.
CHP ve MHP'yle birlikte 13 siyasi partinin desteklediği Cumhurbaşkanı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim çalışmaları için bulunduğu Antalya'da The Marmara Otel'de basın toplantısı düzenledi. İhsanoğlu'nun eşi Füsun İhsanoğlu, önceden basın toplantısının yapıldığı salona geldi, CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey'le bir süre sohbet etti.
Ekmeleddin İhsanoğlu'na basın toplantısında kendisini destekleyen siyasi partilerin il yöneticileri, CHP ve MHP'li belediye başkanlarıyla birlikte CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger eşlik etti. İhsanoğlu, basın toplantısına kendisini destekleyen siyasi partilerin, il başkanlarıyla yan yana oturdu.
''TOKATLAYAN TEKMELEYEN İNSAN İSTENMİYOR''
Ekmeleddin İhsanoğlu, cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarını çok orantısız imkanlar içinde sürdürdüklerini belirterek bunun karşısında, isim vermeden Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın hala mağduriyetten bahsettiğini söyledi. Dün Diyarbakır'da başarılı bir ziyaret gerçekleştirdiklerini kaydeden İhsanoğlu, ''İnsanlar devletle kendi aralarındaki bariyerler kalktığı zaman, bir huzur ve tevazu içinde ilişki kurulduğu zaman, bu ilişkinin ne kadar faydalı olacağını gördüler. Türkiye artık kibirden uzak, tepeden bakmadan uzak ve bizim Türk örf adetlerine uygun bir şekilde insani ilişkiyi özlemiş durumdadır'' dedi.
Türkiye'nin bu sorunların daha medeni, daha seviyeli ve daha çelebi bir üslupla çözülmesini istediğini kaydeden İhsanoğlu, ''Türkiye devletin tepesinde kavga yapan, öfkelenen, başkalarını elinin tersiyle iten, tokatlayan, tekmeleyen insan istemiyor'' diye konuştu.
''HAKKIN BİLDİĞİNİ HALKIN DA BİLMESİ LAZIM''
Basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Ekmeleddin İhsanoğlu, bugüne kadar toplanan bağış miktarına ilişkin bir soru üzerine henüz son iki günün rakamlarını almadığını söyledi. İhsanoğlu, Perşembe günü itibariyle toplanan bağış miktarının 2 milyon TL üzeri olduğunu kaydetti. Seçim kampanyasına yapılan bağışların düzenli ilan edildiğini dile getiren İhsanoğlu, bağışlar konusunda şunları söyledi:
''5 dakika önce, Zeynep adında bir evladımız, 5 - 6 yaşında evladımız. Annesinin kendisine verdiği kumbara içinde 10 TL biriktirmişti. Bu kampanyadan, nasıl olduysa, annesinden babasından etkilenerek, 'Anne kumbaramdaki 10 TL'yi Ekmel amcaya göndermek istiyorum' dedi. Biraz önce Zeynep'le, annesiyle sohbet yaptık. 4- 5 yaşında bir evladımızın bu bağışı 4 milyon, 400 milyondan daha kıymetlidir. Biz gelen kuruşun hesabını veriyoruz. Çünkü milletimizin verdiği parayı milletimizin bilmesi lazım. Biz bu yolda millet yolunda hizmet için çıktık. Başka hesaplara, maksatlara, başka ceplere hizmet etmek için çıkmadık. Hakkın bildiğini kuldan saklamak, bir Müslümanın şiarı olmaması lazım. Hakkın bildiğini de halkın bilmesi lazım. Bunun hesabı sırf bu dünyada değil öbür dünyada da var.''
DÜNYANIN EN TUHAF SEÇİMİ
Türkiye'nin yaşamakta olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerini 'Dünyanın en tuhaf seçimi' olarak nitelendiren İhsanoğlu, dünyanın hiçbir yerinde öyle bir seçim sisteminin, tarzının olmadığını söyledi.
Amerikanvari seçim iddiası taşımasına rağmen bütün seçimin 30 güne sıkıştırıldığını kaydeden Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Özel böyle ölçümler alınarak bir kanun yapıldı. 10 Temmuz'da başlayacaksınız 10 Ağustos'ta bitireceksiniz. Sanki bir sokağın başındaki evden sokağın sonundaki eve taşınır gibi hesaplanmış. 30 gün'' dedi.
MİLLET ALDATILMAYA ÇALIŞILIYOR
Bununla birlikte bağışların 9 bin TL ile sınırlandığını ve üstü bağışlarda veren de alan adayın da ceza alacağını kaydeden İhsanoğlu, ''Böyle tuhaf bir bağış, kampanya. Devlet, iki adaya hiçbir kuruş vermiyor. Bir aday devletin bütün imkanlarını kullanabiliyor. Fütursuzca kullanıyor. Uçaklarını, helikopterlerini kullanıyor. Binlerce kişiyle birlikte hareket ediyor. Bizler böyle gariban ama biz gaddar, öbür taraf mağdur. Ne güzel şey değil mi? Çok büyük adalet var. Mağduriyet, devam ediyor. Vesayet devam ediyor. Çok güzel değil mi Allah aşkına. Türkiye'nin kaderi bu, gerçekler ters yüz yapılarak millet aldatılmaya çalışıyor'' diye konuştu.
TEMEL SORUN ADALETSİZLİK
İhsanoğlu, bir soru üzerine Türkiye'nin bir numaralı sıkıntısı adaletsizlik olduğunu söyledi. ''Adalet mülkün temelidir'' sözünü hatırlatan İhsanoğlu, buradaki mülkün devlet, millet, varlık ve dirlik demek olduğunu belirterek, ''Bu varlığın temeli çürükse çöker. Şimdi biz öyle bir noktaya geldik ki bu temel su aldı. Politika suyu aldı. Politika suyuyla bu temel çürümeye başladı'' dedi.
Mahkemelerin siyasi etki altında olduğunu savunan Ekmeleddin İhsanoğlu, ''İnsanlar bunun karşısında vicdanen rahatsızlık içinde. Taraf olanlar, mağdur olanlar, hapislerde çürütülenler, yıllarca haksız hapis yatanların uğradıkları gerçek mağduriyetin yanı sıra bu konularla ilgisi olmayan sade vatandaşın adalete olan güveni sarsılıyor. Bir ülkede adalet olan güven sarsıldığı takdirde o ülkede huzurdan, istikrardan, güvenden bahsetmek mümkün değil'' diye konuştu.
'İSLAMİYETİ REFERANS ALIYORUZ'
Bu açıdan yapılması gerekenlerin en başında kanun hakimiyetini temin etmek ve insanların adalet karşısında eşit muamele görmesini sağlamak olduğunu belirten İhsanoğlu şöyle konuştu:
''Şimdi konuşmalarımızda İslamiyeti referans alıyor, dinden imandan bahsediyoruz. Peki, Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Ve sahabesine diyor ki, 'Bizden önceki kavimler niye çöktü? Çünkü onlarda nüfus sahibi zenginler yanlış yaptıkları zaman üstü örtülmüştür. Zavallı gariban, fakir fukara yaptığı zamannlarda ceza tatbik edilmiştir. Bizim dinimizde böyle bir şey yoktur.' Benim kızım böyle bir şey yaparsa cezasını ben veririm' bu Hazreti Muhammed Peygamber Efendimizin sözüdür, başka kimsenin değil. Türkiye, bu adalet anlayışını görmek istiyor. Bu temel adalet anlayışını görmediği için Türkiye'de temel sıkıntılar var. Dini siyasete karıştırmıyoruz ama dindeki bu yüksek, yüce değerleri benimsememiz lazım.''
''TERSİNİ YAPMAYA KİMSENİN HAKKI YOK''
Bu değerlerin aynı zamanda evrensel değerler olduğunu kaydeden İhsanoğlu, Türkiye'nin hukuk sisteminde evrensel normları yakaladığı gün Türkiye'nin önünün açılacağını ve Türk toplumunun dünyanın en mutlu toplumlarından biri olacağını dile getirdi.
Bunun için öncelikle herkesin kanun karşısında eşit olması gerektiğini, siyasetin yargı üzerinde etkisinin olmaması ve yargının da siyaset üzerinde etkisinin olmaması gerektiğini kaydeden İhsanoğlu, ''Yargının siyaseti etkilemesini millet reddetti Ak Parti'nin önünü açtı. Bu da hukuk adına güzel bir şeydi ama şimdi bunun tersini yapmaya kimsenin hakkı yok'' dedi.
KILIÇDAROĞLU GAFI
Cumhurbaşkanı adayı İhsanoğlu, son seçimlerde hangi siyasi partiye oy verdiğine ilişkin bir soruya ise cevap vermemeyi tercih etti. Ailesinin Demokrat Parti kökenli olduğunu, eşinin ailesinin ise yine Adalet Parti ve Demokrat Parti geleneği içinde daha ileri noktada Demokrat Parti'yi kuran ailelerden olduğunu anlatan İhsanoğlu, fakat Türkiye'de siyasi topografyada çok büyük değişiklik olduğunu söyledi.
14 Haziran'da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini açıkladığı güne dönen İhsanoğlu, konuşmasının bu noktasında yaptığı gaf nedeniyle özür dilemek durumunda kaldı.
İhsanoğlu, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun soyadını 'Alemdaroğlu' diyerek telaffuz etti salondan yükselen 'Kılıçdaroğlu' uyarısıyla ''Çok özür dilerim. Kılıçdaroğlu. Yorgunluk. Beni maruz görünüz'' dedi. İhsanoğlu, iki siyasi partinin uzlaşısının siyasi ittifaktan öte tabandaki yaklaşmanın, uzlaşmanın sonucu olduğunu söyledi. Ekmeleddin İhsanoğlu, şöyle konuştu:
''Türkiye'de siyasi topografyada değişiklik var. Türkiye bugün cumhurbaşkanlığı seçimlerine kararı çok farklı bir şekilde verecek. Bu kararı, istikrar içinde huzurun temin edilmesi, Türkiye'de kutuplaşma, zıtlaşma, cepheleşme, bir tarafın diğer tarafı düşman sayması, onu ötekileştirme politikalarına son verecek şekilde yapacaktır. Türkiye önümüzdeki 7 sene içerisinde siyasi istikrarı sağlamış, devletin başına devletin bütünlüğünü temsil eden fakat aynı zamanda 76 milyon aileyi kucaklayan birisini seçecektir.''
''PARTİLER ÜSTÜYÜM AMA SİYASET DIŞI DEĞİLİM''
Kendisinin parti mensubiyetinin bulunmadığını anlatan ama kendisinin bütün partilerin üstünde ama siyasetin dışında olmayan bir noktada olarak tanımlayan İhsanoğlu, görevinin sınırını, ''Ama siyasete yön veren, siyasileri kızıştıkları ya da çıkmaza girdikleri zaman siyasileri bir masa etrafında toplayan onları barıştıran ve çözüm arayan'' sözleriyle çizdi.
OYLARI REHİN ETMEMEK LAZIM
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, bir soru üzerine ilk turda yüzde 60 oy oranıyla seçimi kazanacaklarına inandıklarını söyledi. 'Eskaza şu veya bu sebepten' dolayı seçim ikinci tura kalırsa Kürt oylarının önemli bir kısmının da kendisine yöneleceğini öngördüğünü kaydeden Ekmeleddin İhsanoğlu, dün gerçekleştirdiği Diyarbakır ziyaretine dönerek, ''Onlara dedim ki, siyasi pazarlık neticesinde bir çözüm olursa o çözüm topal aksak doğar. Bir müddet yürüyebilir. Kısa bir müddet sonra çöker. Bir siyasi hayati meselede, bu aksaklık, topallık o anlaşmayı çok kısa zamanda bitirir. O siyasi hesapla verilen tavizler çöker, siyasi taviz isteyenler kazanır, bunun başta türlü örnekleri vardır. Siyasi hesap vasıtasıyla oyları kısa vadeli rehin etmemek lazım. Ben bu mesajı verdim, sanırım yerini bulmuştur'' diye konuştu.
TURGUT ÖZAL İLE YAKINLIĞI
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 13 siyasi partinin destek kararı açıkladığı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu eşi Füsun İhsanoğlu ile birlikte, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası'nı (ATSO) ziyaret etti. TOBB Başkan Yardımcısı ve ATSO Başkanı Çetin Osman Budak ile Yönetim Kurulu üyeleri tarafından karşılanan İhsanoğlu, ardından da odanın Konferans Salonu'nda kanaat önderleriyle buluştu. CHP, MHP ve destekleyen diğer partilerin milletvekili ve parti yöneticilerinin de eşlik ettiği Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İnsanoğlu, salona girişinde ayakta alkışlandı.
Ekmeleddin İhsanoğlu, konuşmasının başında 1990'lı yıllarda Turgut Özal'ın çok yakınında olduğunu söyledi. Bunu, ''Turgut abinin çok yakınındaydım'' sözleriyle ifade etti. Özal'ın turizmde bugün gelinen noktada çok büyük emekleri olduğunu kaydeden İhsanoğlu, ''Bunu çok rahat, sessiz bir şekilde kimseye minnet etmeden, genç kurmaylarıyla birlikte yaptı. Türkiye bugün bu noktaya geldiyse gelmiş geçmiş siyaset adamların, teknokratlar, devlet adamlarının emekleriyle olmuştur. 'Bunları şunları yaptım' diye minnet ederseniz hayrı mı olur? O yüzden 'Yurtta sulh' prensibinin uygulanması lazım'' dedi.
TÜRKİYE'NİN GELİŞMESİ DURDU
Türkiye'nin son yıllarda belirli bir noktaya geldikten sonra gelişmede durgunluk olduğunu belirten İhsanoğlu, ''Bunu orta gelir tuzağı olarak adlandırıyoruz. '1923'de şöyleydik, 50'de böyleydik' dediğinizde kendinizi aldatmak olur. Dünyada tek gelişen ülke Türkiye değildir. Türkiye bunlar içinde nerede esas soru budur. 'Ben iktidara geldiğimde 3 bin dolardan 10 bin dolara yükseldi' değildir. 2002'den 2008'e kadar 3 binden 8 bine dolara çıkan GSMH, 2008'den bugüne 2 bin dolar arttı. 2002'den 2008'e kadar Yunanistan'da bizim üç mislimiz 13 binden 30 bine, İspanya'da 16 binden 33 bine, Güney Kore'de 12 binden 20 bin dolara yükseldi. Biz hala 10 bin dolardayız. 4 senedir hiç ilerlemediğimiz halde de başarı olarak gösteriyor, insanlardan bu hakikatları saklıyoruz ve bir de minnet ediyoruz'' diye konuştu.
TİCARET İSRAİL ÜZERİNDEN
Bu yanlış davranışlar, politikaların neticesinde Türkiye'nin G20 grubunun içerisinden de çıkacağını kaydeden İhsanoğlu, makro göstergelerin Türkiye'de kalkınmanın zannedildiği gibi iyi gittiği manasına gelmeyeceğini söyledi. Irak'la ihracatın yüzde 35 düştüğünü, Suriye'yle bittiğini açıklayan İhsanoğlu, ''Mısır üzerinden pazara giremiyoruz ve tüm Ortadoğu ticaretimiz İsrail üzerinden yapılıyor. 'Biz İsrail'i boykot edelim' diye bağırıyor çağırıyoruz. O kadar rahat bir politika takip ediliyor ki tutar tarafı yok. Bunların hepsi millete büyük, stratejik başarı olarak sunuluyor'' dedi.
'YÜZDE 85 BORÇLU, BÖBÜRLENİYOR'
Türkiye'nin kendini siyasi iç hesaplaşma noktasında hapsettiğini ve sıkıntılarını gideremediğini kaydeden İhsanoğlu, kredi kartı, tüketici kredi ve diğer kredi borçlarının sarmal, kartopu gibi büyüdüğünü dile getirdi. İhsanoğlu, ''Söz veriyorum Cumhurbaşkanı seçildiğimde üzerine gideceğim konulardan biri fakir, bu konudaki mağdur insanların kredi borçları üzerinde duracağım. Halkın yüzde 85'i kredi borcu yükümlülüğü altında ve ondan sonra böbürlenerek büyüdüğümüzü söylüyor, böbürleniyoruz'' diye konuştu.
HALK ARTIK KAVGA İSTEMİYOR
Türkiye'de açlık sınırının 1550, yoksulluk sınırında 3 bin 650 lira olduğuna dikkat çeken İhsanoğlu, asgari ücretin de yoksulluk sınırın dörtte birine denk gelen 890 lira olduğunu kaydetti. Bu noktada düşünülmesini öneren İhsanoğlu, ''İnsanları kandırma, düşüncelerini polerize edip toplum mühendisliği, algı dizaynıyla yürüterek götürmek, gerçekten bunun düşünülmesi lazım. Bence Türkiye bu seçimlerde tüm bunları değerlendirecek. Çünkü halk artık kavga istemiyor'' dedi.
2001 ekonomik krizini hatırlatan Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Ahmet Necdet Sezer ve Bülent Ecevit gibi çok sakin ve efendi iki kişinin yaşadığı olayın sonucu böyleyse, bir de öfkeli birinin geldiğini düşünün'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Merkez Bankası eleştirilerine göndermede bulunan İhsanoğlu, ''O adam ekonominin gereği neyse onu yapıyor. Farklı düşünen herkesi vatan haini diye suçlama hakkınız yok'' dedi.
DİKTATÖR BENZETMESİ
'Dünyanın neresinde vergi müfettişleri siyasi emellerle hareket ettirilip işadamlarının üzerine gönderilmiştir, nerede görülmüş?' diye soran İhsanoğlu, ''Bu diktatör dedikleri Sisi veya Esad yaptığı zaman bütün dünya ayağa kalkıyor. Bizde de buna benzer hadiseler oluyor ve biz bunu susarak karşılıyoruz. Türkiye bunları gözardı edemez ve Türkiye bu konudaki kararı 10 Ağustos'ta verecek bundan eminim. Türkiye 10 Ağustos'ta huzura kapı açacaktır. Bu huzura açılan kapı tüm partilerin desteğiyle olacaktır'' dedi.
'SAYIN BAŞBAKAN' DİYECEĞİM
'Nereden çıktı bu İhsanoğlu' diyenlere de seslenen Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Ben söylüyorum oy vermeyin tamam ama saygıda kusur etmeyin. Ben hiç kimseye yola çıktığım günden itibaren her yerde söylediğim gibi bu yarış Türk devletinin en yüce makamına yönelik bir yarıştır. O makama layık olmak lazım. Tektir, en yücedir o makam ve layık olmak lazım. Bu yarış medenice, saygı içerisinde olsun. Maalesef bunlara fazla itibar edilmiyor. Ben Türk vatandaşı olarak her zaman 'sayın başbakan' diyeceğim, o ne derse desin'' dedi.
Seçim sürecinde bir takım iddialarla da karşılaştığını kaydeden İhsanoğlu, ''Başörtülü kızlarımızın başını açtıracakmışım. Ben Kuran'a hayatım boyunca hizmet ettim. Bu iftiralar iflasın işaretidir'' diye konuştu.
Hükümeti vesayetçilikle suçlayan İhsanoğlu, şunları söyledi:
''12 Eylül Anayasası'nın icat ettiği YÖK'ü kim korudu. 12 senedir meclis, hükümet sizin elinizde. Siz YÖK'ü kaldırmadınız bilakis güçlendirdiniz bu vesayet sistemi değil mi, niye kaldırmadınız? Meşhur bir üslupla, siz kaldırmak istedinizde biz hayır mı dedik? Sendikalar Kanunu, siyasi partiler kanunu, yüzde 10 barajı niye değiştirmediniz. Vesayet işte bunlar siz bunları muhafaza edeceksiniz, iktidar 12 senedir elinizde. Cumhurbaşkanlığı makamı da partinin kurucularından ve değiştirmediniz bu yetkileri kullandınız. Hani siz vesayete karşıydınız. Türkiye artık bunları anlamış durumdadır. Türkiye artık yeni bir ses, nefes istiyor.''
TÜRK RABİA'YA VİZE YOK
Türkiye'ye sevgi ve saygıyı ekmek, bunları büyütmek ve hem içeride hem dışarıda bunları Filistin'le de Türkmenlerle de paylaşmak istediğini anlatan İhsanoğlu, ''Ne yazık ki Türkmenlere fazla ilgi gösteremiyoruz. Bizim Uygur Türkleriyle ilgilenmemiz lazım. Uygur Türk'ü Rabia hanım Türkiye'ye vize alamıyor. Mısır'daki Rabia için ağıt yakıyoruz ama Türk Rabia için vize vermiyoruz. Onun için bu ekmeği büyüteceğiz ve paylaşacağız. Ama bu toprağı bu vatanı hiç kimseyle bölüşmeyeceğiz'' dedi.
(Kaynak: DHA)
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu: Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Türkiye bu adalet anlayışını görmek istiyor.
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim çalışmalarını sürdürdüğü Antalya'da düzenlediği basın toplantısında ''Şimdi konuşmalarımızda İslamiyeti referans alıyor, dinden imandan bahsediyoruz. Peki, Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Türkiye bu adalet anlayışını görmek istiyor'' dedi. Mahkemelerin siyasi etki altında olduğunu da savunan İhsanoğlu, ''Bir ülkede adalet olan güven sarsıldığı takdirde o ülkede huzurdan, istikrardan, güvenden bahsetmek mümkün değil'' diye konuştu.
CHP ve MHP'yle birlikte 13 siyasi partinin desteklediği Cumhurbaşkanı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, seçim çalışmaları için bulunduğu Antalya'da The Marmara Otel'de basın toplantısı düzenledi. İhsanoğlu'nun eşi Füsun İhsanoğlu, önceden basın toplantısının yapıldığı salona geldi, CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey'le bir süre sohbet etti.
Ekmeleddin İhsanoğlu'na basın toplantısında kendisini destekleyen siyasi partilerin il yöneticileri, CHP ve MHP'li belediye başkanlarıyla birlikte CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger eşlik etti. İhsanoğlu, basın toplantısına kendisini destekleyen siyasi partilerin, il başkanlarıyla yan yana oturdu.
''TOKATLAYAN TEKMELEYEN İNSAN İSTENMİYOR''
Ekmeleddin İhsanoğlu, cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarını çok orantısız imkanlar içinde sürdürdüklerini belirterek bunun karşısında, isim vermeden Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın hala mağduriyetten bahsettiğini söyledi. Dün Diyarbakır'da başarılı bir ziyaret gerçekleştirdiklerini kaydeden İhsanoğlu, ''İnsanlar devletle kendi aralarındaki bariyerler kalktığı zaman, bir huzur ve tevazu içinde ilişki kurulduğu zaman, bu ilişkinin ne kadar faydalı olacağını gördüler. Türkiye artık kibirden uzak, tepeden bakmadan uzak ve bizim Türk örf adetlerine uygun bir şekilde insani ilişkiyi özlemiş durumdadır'' dedi.
Türkiye'nin bu sorunların daha medeni, daha seviyeli ve daha çelebi bir üslupla çözülmesini istediğini kaydeden İhsanoğlu, ''Türkiye devletin tepesinde kavga yapan, öfkelenen, başkalarını elinin tersiyle iten, tokatlayan, tekmeleyen insan istemiyor'' diye konuştu.
''HAKKIN BİLDİĞİNİ HALKIN DA BİLMESİ LAZIM''
Basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Ekmeleddin İhsanoğlu, bugüne kadar toplanan bağış miktarına ilişkin bir soru üzerine henüz son iki günün rakamlarını almadığını söyledi. İhsanoğlu, Perşembe günü itibariyle toplanan bağış miktarının 2 milyon TL üzeri olduğunu kaydetti. Seçim kampanyasına yapılan bağışların düzenli ilan edildiğini dile getiren İhsanoğlu, bağışlar konusunda şunları söyledi:
''5 dakika önce, Zeynep adında bir evladımız, 5 - 6 yaşında evladımız. Annesinin kendisine verdiği kumbara içinde 10 TL biriktirmişti. Bu kampanyadan, nasıl olduysa, annesinden babasından etkilenerek, 'Anne kumbaramdaki 10 TL'yi Ekmel amcaya göndermek istiyorum' dedi. Biraz önce Zeynep'le, annesiyle sohbet yaptık. 4- 5 yaşında bir evladımızın bu bağışı 4 milyon, 400 milyondan daha kıymetlidir. Biz gelen kuruşun hesabını veriyoruz. Çünkü milletimizin verdiği parayı milletimizin bilmesi lazım. Biz bu yolda millet yolunda hizmet için çıktık. Başka hesaplara, maksatlara, başka ceplere hizmet etmek için çıkmadık. Hakkın bildiğini kuldan saklamak, bir Müslümanın şiarı olmaması lazım. Hakkın bildiğini de halkın bilmesi lazım. Bunun hesabı sırf bu dünyada değil öbür dünyada da var.''
DÜNYANIN EN TUHAF SEÇİMİ
Türkiye'nin yaşamakta olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerini 'Dünyanın en tuhaf seçimi' olarak nitelendiren İhsanoğlu, dünyanın hiçbir yerinde öyle bir seçim sisteminin, tarzının olmadığını söyledi.
Amerikanvari seçim iddiası taşımasına rağmen bütün seçimin 30 güne sıkıştırıldığını kaydeden Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Özel böyle ölçümler alınarak bir kanun yapıldı. 10 Temmuz'da başlayacaksınız 10 Ağustos'ta bitireceksiniz. Sanki bir sokağın başındaki evden sokağın sonundaki eve taşınır gibi hesaplanmış. 30 gün'' dedi.
MİLLET ALDATILMAYA ÇALIŞILIYOR
Bununla birlikte bağışların 9 bin TL ile sınırlandığını ve üstü bağışlarda veren de alan adayın da ceza alacağını kaydeden İhsanoğlu, ''Böyle tuhaf bir bağış, kampanya. Devlet, iki adaya hiçbir kuruş vermiyor. Bir aday devletin bütün imkanlarını kullanabiliyor. Fütursuzca kullanıyor. Uçaklarını, helikopterlerini kullanıyor. Binlerce kişiyle birlikte hareket ediyor. Bizler böyle gariban ama biz gaddar, öbür taraf mağdur. Ne güzel şey değil mi? Çok büyük adalet var. Mağduriyet, devam ediyor. Vesayet devam ediyor. Çok güzel değil mi Allah aşkına. Türkiye'nin kaderi bu, gerçekler ters yüz yapılarak millet aldatılmaya çalışıyor'' diye konuştu.
TEMEL SORUN ADALETSİZLİK
İhsanoğlu, bir soru üzerine Türkiye'nin bir numaralı sıkıntısı adaletsizlik olduğunu söyledi. ''Adalet mülkün temelidir'' sözünü hatırlatan İhsanoğlu, buradaki mülkün devlet, millet, varlık ve dirlik demek olduğunu belirterek, ''Bu varlığın temeli çürükse çöker. Şimdi biz öyle bir noktaya geldik ki bu temel su aldı. Politika suyu aldı. Politika suyuyla bu temel çürümeye başladı'' dedi.
Mahkemelerin siyasi etki altında olduğunu savunan Ekmeleddin İhsanoğlu, ''İnsanlar bunun karşısında vicdanen rahatsızlık içinde. Taraf olanlar, mağdur olanlar, hapislerde çürütülenler, yıllarca haksız hapis yatanların uğradıkları gerçek mağduriyetin yanı sıra bu konularla ilgisi olmayan sade vatandaşın adalete olan güveni sarsılıyor. Bir ülkede adalet olan güven sarsıldığı takdirde o ülkede huzurdan, istikrardan, güvenden bahsetmek mümkün değil'' diye konuştu.
'İSLAMİYETİ REFERANS ALIYORUZ'
Bu açıdan yapılması gerekenlerin en başında kanun hakimiyetini temin etmek ve insanların adalet karşısında eşit muamele görmesini sağlamak olduğunu belirten İhsanoğlu şöyle konuştu:
''Şimdi konuşmalarımızda İslamiyeti referans alıyor, dinden imandan bahsediyoruz. Peki, Peygamber Efendimiz diyor ki, 'Benim kızım hırsızlık yaparsa en büyük cezayı ona ben veririm.' Ve sahabesine diyor ki, 'Bizden önceki kavimler niye çöktü? Çünkü onlarda nüfus sahibi zenginler yanlış yaptıkları zaman üstü örtülmüştür. Zavallı gariban, fakir fukara yaptığı zamannlarda ceza tatbik edilmiştir. Bizim dinimizde böyle bir şey yoktur.' Benim kızım böyle bir şey yaparsa cezasını ben veririm' bu Hazreti Muhammed Peygamber Efendimizin sözüdür, başka kimsenin değil. Türkiye, bu adalet anlayışını görmek istiyor. Bu temel adalet anlayışını görmediği için Türkiye'de temel sıkıntılar var. Dini siyasete karıştırmıyoruz ama dindeki bu yüksek, yüce değerleri benimsememiz lazım.''
''TERSİNİ YAPMAYA KİMSENİN HAKKI YOK''
Bu değerlerin aynı zamanda evrensel değerler olduğunu kaydeden İhsanoğlu, Türkiye'nin hukuk sisteminde evrensel normları yakaladığı gün Türkiye'nin önünün açılacağını ve Türk toplumunun dünyanın en mutlu toplumlarından biri olacağını dile getirdi.
Bunun için öncelikle herkesin kanun karşısında eşit olması gerektiğini, siyasetin yargı üzerinde etkisinin olmaması ve yargının da siyaset üzerinde etkisinin olmaması gerektiğini kaydeden İhsanoğlu, ''Yargının siyaseti etkilemesini millet reddetti Ak Parti'nin önünü açtı. Bu da hukuk adına güzel bir şeydi ama şimdi bunun tersini yapmaya kimsenin hakkı yok'' dedi.
KILIÇDAROĞLU GAFI
Cumhurbaşkanı adayı İhsanoğlu, son seçimlerde hangi siyasi partiye oy verdiğine ilişkin bir soruya ise cevap vermemeyi tercih etti. Ailesinin Demokrat Parti kökenli olduğunu, eşinin ailesinin ise yine Adalet Parti ve Demokrat Parti geleneği içinde daha ileri noktada Demokrat Parti'yi kuran ailelerden olduğunu anlatan İhsanoğlu, fakat Türkiye'de siyasi topografyada çok büyük değişiklik olduğunu söyledi.
14 Haziran'da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini açıkladığı güne dönen İhsanoğlu, konuşmasının bu noktasında yaptığı gaf nedeniyle özür dilemek durumunda kaldı.
İhsanoğlu, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun soyadını 'Alemdaroğlu' diyerek telaffuz etti salondan yükselen 'Kılıçdaroğlu' uyarısıyla ''Çok özür dilerim. Kılıçdaroğlu. Yorgunluk. Beni maruz görünüz'' dedi. İhsanoğlu, iki siyasi partinin uzlaşısının siyasi ittifaktan öte tabandaki yaklaşmanın, uzlaşmanın sonucu olduğunu söyledi. Ekmeleddin İhsanoğlu, şöyle konuştu:
''Türkiye'de siyasi topografyada değişiklik var. Türkiye bugün cumhurbaşkanlığı seçimlerine kararı çok farklı bir şekilde verecek. Bu kararı, istikrar içinde huzurun temin edilmesi, Türkiye'de kutuplaşma, zıtlaşma, cepheleşme, bir tarafın diğer tarafı düşman sayması, onu ötekileştirme politikalarına son verecek şekilde yapacaktır. Türkiye önümüzdeki 7 sene içerisinde siyasi istikrarı sağlamış, devletin başına devletin bütünlüğünü temsil eden fakat aynı zamanda 76 milyon aileyi kucaklayan birisini seçecektir.''
''PARTİLER ÜSTÜYÜM AMA SİYASET DIŞI DEĞİLİM''
Kendisinin parti mensubiyetinin bulunmadığını anlatan ama kendisinin bütün partilerin üstünde ama siyasetin dışında olmayan bir noktada olarak tanımlayan İhsanoğlu, görevinin sınırını, ''Ama siyasete yön veren, siyasileri kızıştıkları ya da çıkmaza girdikleri zaman siyasileri bir masa etrafında toplayan onları barıştıran ve çözüm arayan'' sözleriyle çizdi.
OYLARI REHİN ETMEMEK LAZIM
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, bir soru üzerine ilk turda yüzde 60 oy oranıyla seçimi kazanacaklarına inandıklarını söyledi. 'Eskaza şu veya bu sebepten' dolayı seçim ikinci tura kalırsa Kürt oylarının önemli bir kısmının da kendisine yöneleceğini öngördüğünü kaydeden Ekmeleddin İhsanoğlu, dün gerçekleştirdiği Diyarbakır ziyaretine dönerek, ''Onlara dedim ki, siyasi pazarlık neticesinde bir çözüm olursa o çözüm topal aksak doğar. Bir müddet yürüyebilir. Kısa bir müddet sonra çöker. Bir siyasi hayati meselede, bu aksaklık, topallık o anlaşmayı çok kısa zamanda bitirir. O siyasi hesapla verilen tavizler çöker, siyasi taviz isteyenler kazanır, bunun başta türlü örnekleri vardır. Siyasi hesap vasıtasıyla oyları kısa vadeli rehin etmemek lazım. Ben bu mesajı verdim, sanırım yerini bulmuştur'' diye konuştu.
TURGUT ÖZAL İLE YAKINLIĞI
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 13 siyasi partinin destek kararı açıkladığı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu eşi Füsun İhsanoğlu ile birlikte, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası'nı (ATSO) ziyaret etti. TOBB Başkan Yardımcısı ve ATSO Başkanı Çetin Osman Budak ile Yönetim Kurulu üyeleri tarafından karşılanan İhsanoğlu, ardından da odanın Konferans Salonu'nda kanaat önderleriyle buluştu. CHP, MHP ve destekleyen diğer partilerin milletvekili ve parti yöneticilerinin de eşlik ettiği Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İnsanoğlu, salona girişinde ayakta alkışlandı.
Ekmeleddin İhsanoğlu, konuşmasının başında 1990'lı yıllarda Turgut Özal'ın çok yakınında olduğunu söyledi. Bunu, ''Turgut abinin çok yakınındaydım'' sözleriyle ifade etti. Özal'ın turizmde bugün gelinen noktada çok büyük emekleri olduğunu kaydeden İhsanoğlu, ''Bunu çok rahat, sessiz bir şekilde kimseye minnet etmeden, genç kurmaylarıyla birlikte yaptı. Türkiye bugün bu noktaya geldiyse gelmiş geçmiş siyaset adamların, teknokratlar, devlet adamlarının emekleriyle olmuştur. 'Bunları şunları yaptım' diye minnet ederseniz hayrı mı olur? O yüzden 'Yurtta sulh' prensibinin uygulanması lazım'' dedi.
TÜRKİYE'NİN GELİŞMESİ DURDU
Türkiye'nin son yıllarda belirli bir noktaya geldikten sonra gelişmede durgunluk olduğunu belirten İhsanoğlu, ''Bunu orta gelir tuzağı olarak adlandırıyoruz. '1923'de şöyleydik, 50'de böyleydik' dediğinizde kendinizi aldatmak olur. Dünyada tek gelişen ülke Türkiye değildir. Türkiye bunlar içinde nerede esas soru budur. 'Ben iktidara geldiğimde 3 bin dolardan 10 bin dolara yükseldi' değildir. 2002'den 2008'e kadar 3 binden 8 bine dolara çıkan GSMH, 2008'den bugüne 2 bin dolar arttı. 2002'den 2008'e kadar Yunanistan'da bizim üç mislimiz 13 binden 30 bine, İspanya'da 16 binden 33 bine, Güney Kore'de 12 binden 20 bin dolara yükseldi. Biz hala 10 bin dolardayız. 4 senedir hiç ilerlemediğimiz halde de başarı olarak gösteriyor, insanlardan bu hakikatları saklıyoruz ve bir de minnet ediyoruz'' diye konuştu.
TİCARET İSRAİL ÜZERİNDEN
Bu yanlış davranışlar, politikaların neticesinde Türkiye'nin G20 grubunun içerisinden de çıkacağını kaydeden İhsanoğlu, makro göstergelerin Türkiye'de kalkınmanın zannedildiği gibi iyi gittiği manasına gelmeyeceğini söyledi. Irak'la ihracatın yüzde 35 düştüğünü, Suriye'yle bittiğini açıklayan İhsanoğlu, ''Mısır üzerinden pazara giremiyoruz ve tüm Ortadoğu ticaretimiz İsrail üzerinden yapılıyor. 'Biz İsrail'i boykot edelim' diye bağırıyor çağırıyoruz. O kadar rahat bir politika takip ediliyor ki tutar tarafı yok. Bunların hepsi millete büyük, stratejik başarı olarak sunuluyor'' dedi.
'YÜZDE 85 BORÇLU, BÖBÜRLENİYOR'
Türkiye'nin kendini siyasi iç hesaplaşma noktasında hapsettiğini ve sıkıntılarını gideremediğini kaydeden İhsanoğlu, kredi kartı, tüketici kredi ve diğer kredi borçlarının sarmal, kartopu gibi büyüdüğünü dile getirdi. İhsanoğlu, ''Söz veriyorum Cumhurbaşkanı seçildiğimde üzerine gideceğim konulardan biri fakir, bu konudaki mağdur insanların kredi borçları üzerinde duracağım. Halkın yüzde 85'i kredi borcu yükümlülüğü altında ve ondan sonra böbürlenerek büyüdüğümüzü söylüyor, böbürleniyoruz'' diye konuştu.
HALK ARTIK KAVGA İSTEMİYOR
Türkiye'de açlık sınırının 1550, yoksulluk sınırında 3 bin 650 lira olduğuna dikkat çeken İhsanoğlu, asgari ücretin de yoksulluk sınırın dörtte birine denk gelen 890 lira olduğunu kaydetti. Bu noktada düşünülmesini öneren İhsanoğlu, ''İnsanları kandırma, düşüncelerini polerize edip toplum mühendisliği, algı dizaynıyla yürüterek götürmek, gerçekten bunun düşünülmesi lazım. Bence Türkiye bu seçimlerde tüm bunları değerlendirecek. Çünkü halk artık kavga istemiyor'' dedi.
2001 ekonomik krizini hatırlatan Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Ahmet Necdet Sezer ve Bülent Ecevit gibi çok sakin ve efendi iki kişinin yaşadığı olayın sonucu böyleyse, bir de öfkeli birinin geldiğini düşünün'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Merkez Bankası eleştirilerine göndermede bulunan İhsanoğlu, ''O adam ekonominin gereği neyse onu yapıyor. Farklı düşünen herkesi vatan haini diye suçlama hakkınız yok'' dedi.
DİKTATÖR BENZETMESİ
'Dünyanın neresinde vergi müfettişleri siyasi emellerle hareket ettirilip işadamlarının üzerine gönderilmiştir, nerede görülmüş?' diye soran İhsanoğlu, ''Bu diktatör dedikleri Sisi veya Esad yaptığı zaman bütün dünya ayağa kalkıyor. Bizde de buna benzer hadiseler oluyor ve biz bunu susarak karşılıyoruz. Türkiye bunları gözardı edemez ve Türkiye bu konudaki kararı 10 Ağustos'ta verecek bundan eminim. Türkiye 10 Ağustos'ta huzura kapı açacaktır. Bu huzura açılan kapı tüm partilerin desteğiyle olacaktır'' dedi.
'SAYIN BAŞBAKAN' DİYECEĞİM
'Nereden çıktı bu İhsanoğlu' diyenlere de seslenen Ekmeleddin İhsanoğlu, ''Ben söylüyorum oy vermeyin tamam ama saygıda kusur etmeyin. Ben hiç kimseye yola çıktığım günden itibaren her yerde söylediğim gibi bu yarış Türk devletinin en yüce makamına yönelik bir yarıştır. O makama layık olmak lazım. Tektir, en yücedir o makam ve layık olmak lazım. Bu yarış medenice, saygı içerisinde olsun. Maalesef bunlara fazla itibar edilmiyor. Ben Türk vatandaşı olarak her zaman 'sayın başbakan' diyeceğim, o ne derse desin'' dedi.
Seçim sürecinde bir takım iddialarla da karşılaştığını kaydeden İhsanoğlu, ''Başörtülü kızlarımızın başını açtıracakmışım. Ben Kuran'a hayatım boyunca hizmet ettim. Bu iftiralar iflasın işaretidir'' diye konuştu.
Hükümeti vesayetçilikle suçlayan İhsanoğlu, şunları söyledi:
''12 Eylül Anayasası'nın icat ettiği YÖK'ü kim korudu. 12 senedir meclis, hükümet sizin elinizde. Siz YÖK'ü kaldırmadınız bilakis güçlendirdiniz bu vesayet sistemi değil mi, niye kaldırmadınız? Meşhur bir üslupla, siz kaldırmak istedinizde biz hayır mı dedik? Sendikalar Kanunu, siyasi partiler kanunu, yüzde 10 barajı niye değiştirmediniz. Vesayet işte bunlar siz bunları muhafaza edeceksiniz, iktidar 12 senedir elinizde. Cumhurbaşkanlığı makamı da partinin kurucularından ve değiştirmediniz bu yetkileri kullandınız. Hani siz vesayete karşıydınız. Türkiye artık bunları anlamış durumdadır. Türkiye artık yeni bir ses, nefes istiyor.''
TÜRK RABİA'YA VİZE YOK
Türkiye'ye sevgi ve saygıyı ekmek, bunları büyütmek ve hem içeride hem dışarıda bunları Filistin'le de Türkmenlerle de paylaşmak istediğini anlatan İhsanoğlu, ''Ne yazık ki Türkmenlere fazla ilgi gösteremiyoruz. Bizim Uygur Türkleriyle ilgilenmemiz lazım. Uygur Türk'ü Rabia hanım Türkiye'ye vize alamıyor. Mısır'daki Rabia için ağıt yakıyoruz ama Türk Rabia için vize vermiyoruz. Onun için bu ekmeği büyüteceğiz ve paylaşacağız. Ama bu toprağı bu vatanı hiç kimseyle bölüşmeyeceğiz'' dedi.
(Kaynak: DHA)
26 Temmuz 2014 Cumartesi
Dün ödül verdi bugün ...
22 Temmuz Operasyonu'nda gözaltına alınan 92 şüpheliden 66'sı savcılık işlemlerinin ardından tutuklanmaları istemiyle mahkemeye gönderilirken, 26'sı serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan başarı ödülü alan 4. Sınıf Emniyet Müdürü Murat Çetiner de bulunuyor.
Çok sayıda polisin gözaltına alındığı operasyon kapsamında dün 92 şüpheli Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. ''Yasa dışı dinleme'' iddialarıyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınarak adliyeye sevk edilen, aralarında eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in de bulunduğu 17 kişinin savcılık sorguları tamamlandı. Bu kişiler, savcılık işlemlerinin bitmesinin ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. “Casusluk'' iddialarıyla ilgili gözaltına alınan aralarında Yurt Atayün'ün de bulunduğu 75 şüpheli sorguları ise gece saatlerinde son buldu. Savcılık bu grup içerisinde bulunan 49 kişiyi tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etti. 17 şüpheli polisin ise serbest bırakılmasına karar verdi.
Başbakandan ödül almıştı
Operasyon kapsamında Gaffar Polis Okulu'nda görevli Emniyet Müdürü Murat Çetine’de gözaltına alınmıştı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde eylem yapan aileler arasında bulunan Murat Çetiner’in annesi Ayşe Çetiner “Oğlum bu emniyette yıllarca görev yaptı. Bilişim Şube’de görev yaptı, İstanbul’un birçok tarafına MOBESE kameraları döşedi. Bu çalışmalarıyla ilgili sayısız ödül ve teşekkür aldı. Oğlum bizzat Başbakan ve Muammer Güler’in elinden de ödül aldı. Şimdi ise gözaltında tutuluyor. Benim oğlumun bir suçu yok. Haram yemedi, kimseye haksızlık yapmadı “demişti. Emniyetteki işlemlerinin ardından savcılığa sevk edilen Murat Çetiner serbest bırakıldı.
Çok sayıda polisin gözaltına alındığı operasyon kapsamında dün 92 şüpheli Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. ''Yasa dışı dinleme'' iddialarıyla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınarak adliyeye sevk edilen, aralarında eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in de bulunduğu 17 kişinin savcılık sorguları tamamlandı. Bu kişiler, savcılık işlemlerinin bitmesinin ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. “Casusluk'' iddialarıyla ilgili gözaltına alınan aralarında Yurt Atayün'ün de bulunduğu 75 şüpheli sorguları ise gece saatlerinde son buldu. Savcılık bu grup içerisinde bulunan 49 kişiyi tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etti. 17 şüpheli polisin ise serbest bırakılmasına karar verdi.
Başbakandan ödül almıştı
Operasyon kapsamında Gaffar Polis Okulu'nda görevli Emniyet Müdürü Murat Çetine’de gözaltına alınmıştı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde eylem yapan aileler arasında bulunan Murat Çetiner’in annesi Ayşe Çetiner “Oğlum bu emniyette yıllarca görev yaptı. Bilişim Şube’de görev yaptı, İstanbul’un birçok tarafına MOBESE kameraları döşedi. Bu çalışmalarıyla ilgili sayısız ödül ve teşekkür aldı. Oğlum bizzat Başbakan ve Muammer Güler’in elinden de ödül aldı. Şimdi ise gözaltında tutuluyor. Benim oğlumun bir suçu yok. Haram yemedi, kimseye haksızlık yapmadı “demişti. Emniyetteki işlemlerinin ardından savcılığa sevk edilen Murat Çetiner serbest bırakıldı.
7 Temmuz 2014 Pazartesi
Ethem Sarısülük'ü öldüren polis tutuklandı.
Ankara'da Gezi Parkı protestolarına destek eylemlerinde Kızılay'da polisin silahından çıkan kurşunla vurularak hayatını kaybeden Ethem Sarısülük davasında mahkeme, sanık polis A.Ş.'nin tutuklanmasına karar verdi. Karar sonrası duruşma salonunda avukatlarla jandarma arasında arbede çıktı.
Kızılay'da polis memuru A.Ş.'nin silahından silahından çıkan kurşunla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük davasının 6. duruşması yoğun güvenlik önlemleri altında Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.
Dava nedeniyle adliye çevresinde ve duruşma salonunda yoğun güvenlik önlemleri alındı.
Saat 10.30'da başlayan duruşmaya sanık polis A.Ş., sanık ve mağdur avukatlarının yanı sıra Sarısülük'ün yakınları ve bazı CHP'li vekiller de katıldı.
''JANDARMALARI ÇIKARIN TALEBİNE'' RET
Duruşmada avukatların 'jandarmaları dışarı çıkarın' talebine mahkeme başkanı "Geçen celse olan olaylar ortada. Jandarmayı dışarı çıkarmıyoruz" yanıtını verdi.
Sanık vekilleri duruşmanın kapalı yapılması talebinde bulundu. Mahkeme duruşmanın kapalı yapılmasına ilişkin sanık vekillerinin talebini reddetti.
SAVCI, SANIK POLİSİN TUTUKLANMASINI İSTEDİ
Ethem Sarısülük'ün ölümüne ilişkin davada Cumhuriyet Savcısı, sanık A.Ş.'nin eyleminin meşru müdafaa olmadığını belirterek, olası kasıtla adam öldürmekten cezalandırılmasını ve tutuklanmasını istedi.
SANIK POLİSE TUTUKLAMA KARARI
Mahkeme, sanık polis A.Ş.'nin tutuklanmasına karar verdi. Duruşma 3 Eylül çarşamba gününe ertelendi.
ALİ İSMAİL'İN ANNESİ GÖZYAŞLARINA BOĞULDU
Sanık polise tutuklama kararı çıkınca Ali İsmail Kormaz'ın annesi Emel Korkmaz gözyaşlarını tutamadı.
DURUŞMA SALONUNDA OLAY
Karar sonrası duruşma salonunda avukatlarla jandarma arasında arbede çıktı. Jandarmma, avukatları salon dışına çıkarmaya çalıştı.
Duruşma salonunda bulunan polis memuru A.Ş. de güvenlik kuvvetlerinin arasında adliye binasında güvenli bir odaya alındı.
ADLİYE ÖNÜNDE TOPLANDILAR
Dava öncesi bazı sivil toplum kuruluşları adliye bahçesinde toplandı.
Dava nedeniyle adliye çevresinde yoğun güvenlik önlemi alındı. Adliye girişleri, demir bariyerlerle kapatıldı.
2 Haziran 2014 Pazartesi
SGK prim borçlarına af kanunu mecliste
Maliye Bakanlığı'nca takip edilen kesinleşmiş vergi alacakları ile Sosyal Güvenlik Kurumu'nca takip edilen prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasını öngören kanun teklifi, TBMM Başkanlığı'na sunuldu
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı vergi ve ceza affı yolda. Meclis'e sunulan tasarı, 15 ayrı vergi ve idari para cezasının yapılandırılmasını öngörüyor.
Hükümetin üzerinde çalıştığı kamu alacaklarına af getiren yasa teklifi Meclis Başkanlığı'na sunuldu.
AK Parti Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve arkadaşlarının verdiği teklif, 15 ayrı çeşit vergi ve idari cezanın yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.
Motorlu taşıtlar vergisi, kurumlar vergisi, gerçek kişilerin gelir vergileri ile sigara cezaları, karayolu taşıma kanununa muhalefete ilişkin cezaları olanlar düzenlemeden yararlanabilecek.
Teklif, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yeniden yapılandırma düzenlemesi olma özelliğini taşıyor.
Düzenleme bu haliyle yasalaşırsa, 30 Nisan 2014'e kadar kesilen cezaların olan borçlarının cezaya giren tutarları, enflasyona endekslenerek yapılandırılacak.
Borca ilişkin bütün gecikme faizi ve zamları silinecek, ceza ve vergilerin ana paraları da 18 taksitte ödenebilecek.
Ayrıca 120 liraya kadar olan sigara içme cezaları ve bazı vergilerden kaynaklı 100 liraya kadar olan cezalar da silinecek.
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı vergi ve ceza affı yolda. Meclis'e sunulan tasarı, 15 ayrı vergi ve idari para cezasının yapılandırılmasını öngörüyor.
Hükümetin üzerinde çalıştığı kamu alacaklarına af getiren yasa teklifi Meclis Başkanlığı'na sunuldu.
AK Parti Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve arkadaşlarının verdiği teklif, 15 ayrı çeşit vergi ve idari cezanın yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.
Motorlu taşıtlar vergisi, kurumlar vergisi, gerçek kişilerin gelir vergileri ile sigara cezaları, karayolu taşıma kanununa muhalefete ilişkin cezaları olanlar düzenlemeden yararlanabilecek.
Teklif, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yeniden yapılandırma düzenlemesi olma özelliğini taşıyor.
Düzenleme bu haliyle yasalaşırsa, 30 Nisan 2014'e kadar kesilen cezaların olan borçlarının cezaya giren tutarları, enflasyona endekslenerek yapılandırılacak.
Borca ilişkin bütün gecikme faizi ve zamları silinecek, ceza ve vergilerin ana paraları da 18 taksitte ödenebilecek.
Ayrıca 120 liraya kadar olan sigara içme cezaları ve bazı vergilerden kaynaklı 100 liraya kadar olan cezalar da silinecek.
28 Mayıs 2014 Çarşamba
2014 de sağlık'ta büyük zamlar geldi.
TÜİK verilerine dayanarak yapılan araştırmaya göre, 17 sağlık madde fiyatının tamamında artış yaşandı. Sağlık madde fiyatlarında en dikkat çeken artışlar yüzde 6,71 artışla sezaryen ücretlerinde oldu.
Artık Parası olmayana sağlık hizmeti de yok
2014 yılı Ocak ayında 989,37 TL olan sezaryen doğum ücretleri 2014 yılı Nisan ayında 1055,78 TL'ye çıktı. Yüzde 5,86 artışla ameliyat ücreti oransal değerlendirmede ikinci en fazla artan sağlık madde fiyatı oldu. Diş dolgu ücreti 2014 yılı Ocak ayında 86,58 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 90,66 TL'ye yükselerek yüzde 4,71 arttı. Diş çekme ücreti 2014 yılı Ocak ayında 55,20 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 58,13 TL'ye yükselerek yüzde 5,30 arttı.
Normal doğum ücreti 2014 yılı Ocak ayında 809,37 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 851,55 TL'ye yükselerek yüzde 5,21 arttı. Hastane yatak ücreti 2014 yılı Ocak 118,10 TL iken 2014 Nisan ayında 119,78 TL'ye yükselerek yüzde 1,42 arttı. İlaç ücretleri 2014 Ocak ayında 9,88 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 9,92 TL'ye yükselerek yüzde 0,46 arttı.
"MAAŞLARA YAPILAN ZAMLAR 4 AYDA YOK OLMA NOKTASINA GELDİ"
Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, araştırmaya ilişkin ANKA'ya yaptığı değerlendirmede, maaşlara yapılan zamların 4 ayda yok olma noktasına geldiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Her şey zamlanıyor; fakat enflasyon farkını istemeyen Memur-Sen'in imzaladığı toplu sözleşme nedeniyle memurun maaşı eriyip gidiyor. Önümüzdeki aylarda da memur maaşları enflasyona yenik düşecek. Ekonomi çevrelerinin yıllık enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşacağı sözlerini de değerlendirdiğimizde memurların zammı enflasyon karşısında buharlaşacak."
Artık Parası olmayana sağlık hizmeti de yok
2014 yılı Ocak ayında 989,37 TL olan sezaryen doğum ücretleri 2014 yılı Nisan ayında 1055,78 TL'ye çıktı. Yüzde 5,86 artışla ameliyat ücreti oransal değerlendirmede ikinci en fazla artan sağlık madde fiyatı oldu. Diş dolgu ücreti 2014 yılı Ocak ayında 86,58 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 90,66 TL'ye yükselerek yüzde 4,71 arttı. Diş çekme ücreti 2014 yılı Ocak ayında 55,20 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 58,13 TL'ye yükselerek yüzde 5,30 arttı.
Normal doğum ücreti 2014 yılı Ocak ayında 809,37 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 851,55 TL'ye yükselerek yüzde 5,21 arttı. Hastane yatak ücreti 2014 yılı Ocak 118,10 TL iken 2014 Nisan ayında 119,78 TL'ye yükselerek yüzde 1,42 arttı. İlaç ücretleri 2014 Ocak ayında 9,88 TL iken bu rakam 2014 yılı Nisan ayında 9,92 TL'ye yükselerek yüzde 0,46 arttı.
"MAAŞLARA YAPILAN ZAMLAR 4 AYDA YOK OLMA NOKTASINA GELDİ"
Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, araştırmaya ilişkin ANKA'ya yaptığı değerlendirmede, maaşlara yapılan zamların 4 ayda yok olma noktasına geldiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Her şey zamlanıyor; fakat enflasyon farkını istemeyen Memur-Sen'in imzaladığı toplu sözleşme nedeniyle memurun maaşı eriyip gidiyor. Önümüzdeki aylarda da memur maaşları enflasyona yenik düşecek. Ekonomi çevrelerinin yıllık enflasyonun çift haneli rakamlara ulaşacağı sözlerini de değerlendirdiğimizde memurların zammı enflasyon karşısında buharlaşacak."
Kemal Kılıçdaroğlu: "Bi git be adam"
Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a “Senin defolup gitmen lazım” dedi.
KILIÇDAROĞLU'NDAN ERDOĞAN'A "SENİN DEFOLUP GİTMEN LAZIM"
Partisinin grup toplantısında konuşma yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan Tayyip Erdoğan’a sert tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu Erdoğan için “3 gün sussa Türkiye’de huzur olur. Her gün konuşuyor her gün kavga. Sürekli bir gerginlik ortamı yaratılıyor ve belli siyasi partiler bunlardan beslenmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu “Toplumu bölüyor, renklere tahammül edemiyor. Senin defolup gitmen lazım” ifadelerini kullandı. Okmeydanı’nda yaşananlara da değinen Kemal Kılıçdaroğlu “Yüzü maskeli elinde silah olayları çıkaranlar kimse bunları çıkarsınlar. Gezi olaylarında TOMA’ya Molotof atan polisleri gördük. Hükümetin bir an önce bunu çıkarması lazım” dedi.
Huzur istiyoruz ama huzurlum bir Türkiye yok. Bu kötü günler arasında bize bir armağan hediye edildi. Nuri Bilge Ceylan Cannes’da Altın Palmiye aldı. Onunla gurur duyuyoruz. Onun filmlerinin her karesi bir sanat eseri gibidir. İzlerken duygulanırsınız. Fazla konuşma yoktur ama kendinizi filmin içinde hissedersiniz. O bir sinema bilgesidir. Tekrar yürekten kutluyorum bize armağan ettiği ödül için.
Taşeron işçiliğin kaldırılmasını isteyen tek parti CHP’dir. Taşeron işçilik döneminin bitmesi lazım. Defalarca bütün mitinglerde bunu dile getirdim. TBMM binası dahil bütün kamu kurumlarında taşeron işçi çalıştırılıyor. Sendikalara sesleniyorum. Taşeronluğa karşıysanız adresiniz CHP’dir. Taşeronluğu Türkiye’ye bela eden bu düzeni savunacak mısınız savunmayacak mısınız? Soma eylem yapan bütün işçi kardeşlerimizi yürekten kutluyorum. Sizin emeğinizi satan sendikacılara sakın güvenmeyin. Her zaman sizin yanınızda olacağız.
İKİ MİLYON TAŞERON İŞÇİYE SESLENİYORUM
Ama hala gidip de sizin emeğinizi sömüren, örgütlenmenize engel olan bir siyasal partiye destek verirseniz başınıza daha çok şey gelecek. Hep beraber ağlayacağız ama ağlamak çözüm değil. Çözümü beraber üreteceğiz. AB’de, ABD’de, Japonya’da hangi haklar varsa Türkiye’de de o haklar olsun diyoruz biz. 2 milyon taşeron işçiye tekrar sesleniyorum. Kimse kusura bakmasın. Sizin yeriniz, sizin ocağınız CHP’dir. Siz halktan birisiniz. Sizin haklarınızı arıyoruz. Ne arıyorsunuz sağda solda. Umut mu bekliyorsunuz. Onlardan size umut yok. onların kendisi köşeyi dönmeyi istiyor.
Ölen kardeşlerinizin mücadelesini yapmak zorundasınız. Onlar da işçiydi siz de işçisiniz. Onlar da çalışıyorsunuz siz de çalışıyorsunuz ama emeğinizi sömürtmeden. Yeriniz artık bellidir. Geleceksizin. eliniz mahkum. Ya sömürülmeye katlanacaksınız ya da ben de emeğimin hakkını almak istiyorum diyeceksiniz.
Türkiye riskli bir sürecin içine girdi. Gerginlik yaşanıyor ülkede. Kullanılan dil gerginliği besliyor. Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur ama biz tekerlek kırılmadan önce yol gösteriyoruz. Siyasetçinin sorumluluğu aydınlardan biraz daha fazladır. Çünkü temsil yetkimiz var. Halktan oy almışız. Kendisi sorun olan iktidara karşı çözüm üretmeliyiz.
“ÜÇ GÜN SUSSA ÜLKEDE HUZUR OLUR”
Emin olun 3 gün sussa Türkiye’de huzur olur. Her gün konuşuyor her gün kavga. Sürekli bir gerginlik ortamı yaratılıyor ve belli siyasi partiler bunlardan beslenmeye çalışıyor. Biz muhalefete görevimizi yapıyoruz. Hükümet ülkeyi akılla yönetmeli öfkeyle değil. Kendisiyle kavga eden bir siyasal anlayış olabilir mi?
“GERGİNLİK OLMASIN DİYE BAZI HATALARI GÖRMÜYORUZ”
Toplumda kutuplaşma gerginlik omasın diye çok hassas davranıyoruz. Bazı hataları toplumda fazla kutuplaşma olmasın diye görmüyoruz. Soma olaylarında Gezi olaylarında toplumda kutuplaşma olmasın diye çok hassas davrandık.
Biber gazını copları bizim milletvekillerimiz yedi. Neden? Vatandaşın çocuğu dövülmesin biber gazı yemesin diye. Yanlış mı yapıyoruz biz acaba.
Yüzü maskeli elinde silah olayları çıkaranlar kimse bunlar bunları çıkarsınlar. Biz bunlara karşıyız. Her zaman söyledim yine söylüyorum. O kişiler acaba kim? Gezi olaylarında TOMA’ya Molotof atan polisleri gördük. Şimdi toplumda bu kutuplaşmayı yaratanlar kimler. Hükümetin bir an önce bunu çıkarması lazım.
Ben 68 kuşağındanım. Hep ülkemin bağımsızlığını savundum, huzuru savundum. 1960 ihtilali sonrası üç siyasetçiyi darağacına gönderdik. o dönem belki birileri alkışladı ama bugün siyasetçilerin idam edilmesinin ne kadar yanlış olduğunu hepimiz görüyoruz.
Daha sonra üç gencimizi idame gönderdik. Neden? İntikam hırsıyla.
Biz yaşananlardan ders çıkarmak zorundayız. Uygar dünya yaşadığı acıları bir toplumsal kazanıma dönüştürdü.
Biz tarihten ders almadık. O acıları toplumsal kazanıma dönüştüremedik. birileri geldi bizi geçti biz toplumu ayrıştırarak yeni fay hatları yaratarak toplumu bölüyoruz.
Bugün cumhuriyet tarihinin en büyük kırılmasıyla karşı karşıyayız. Toplum ayrışmış durumda. Ayrıştıran bölen halkı kullanan halkı kendisine köle haline getiren siyasetçiler.
Eğer siz karşınızdaki insanı insan yerine koyup onun derdini acısını bilirseniz, acısını paylaşabilirseniz toplumsal kazanım yakalarsanız. Ama onu ötekileştirirseniz yakalayamazsanız. Siz düşünebiliyor musunuz empati kuramayan bir siyasetçi? Onu oy makinesi olarak gören bir siyasetçi. Onun sorunlarına çözüm üreten değil. Türkiye onları aşmak zorundadır.. Yeni bir Türkiye’yi yaratacağız. Farklılıklarımız var mı elbette var. Ama onları zenginlik olarak göreceğiz. Eğer siz birisini ötekileştirirseniz, yaptığınız tüm haksızlıkları meşrulaştırmış olursunuz.
İnanç açısından, mezhep açısından ötekileştirir ve ondan sonra söyleyeceklerine meşruluk kazandırmaya çalışır. Bakın tarihe. Biz bunlardan ders çıkardık mı? Hayır ders çıkarmadık. Her seferinde başa dönüyoruz. Biz kalkınamıyoruz, büyüyemiyoruz.
Kendi iç sorunlarıyla sürekli kavga eden bir siyaset anlayışını bir tarafa bırakmak zorundayız. Bizde güzel bir laf var “Susma sustukça sıra sana gelecek” işçilerimizin söylediği.
Sadece sizin sorunlarınızı değil Türkiye’deki bütün işçilerin sorunlarını çözmeye talibiz. Emeklinin sorunu, çiftçinin sorunu, işçinin sorunu, ev hanımlarının sorunu hepsini çözmeye kararlıyız.
Ama bu slogan ne zaman atılıyor? Sıra onlara geldiği zaman atılıyor. Oysa bizim inancımızda haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır deniyor. Haksızlıklara karşı susmayacaksın.
“BU SENDİKA DÜZENİNİ, SENDİKA AĞALIĞINI YIKACAĞIZ”
Ben isterdim ki TEKEL işçileri Kızılay’da dövüldüğü zaman Türkiye’nin bütün işçileri Ankara’da olsun. ben isterdim ki Soma’da 301 işçi hayatını kaybederken bütün sendikalar orada olsun. Ama bunlar olmuyor. İşçi kardeşim size sözüm var, bu sendika düzenini, sendika ağalığını yıkacağız ve onlardan da hesap soracağız.
Ayrışmadan söz ettik, kamplaşmadan söz ettik. Siz kamplaştırırsanız renkleri yok edersiniz. Bir siyah kalır bir beyaz kalır. Oysa güneş bile yedi renkli. Neden politikacı sert bir dil kullanıyor? Neden umut vaat etmiyoruz. Neden hep kavga ediyoruz. Neden ağzını açtığı zaman tepeden tırnağa hakaretlerle bu insanı maruz kalıyor. Bakın 301 işçi hayatını kaybetti. Ben de Soma’ya gittim. Bir kadıncağız bize sitemini yaptı. Yanımdakine de bu kadıncağız haklı dedim.
“ÖRNEK VERDİĞİ TARİHTE DAHA AMPUL İCAT EDİLMEMİŞTİ”
Sonra bir de bu ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan zatta gitti. Evet gitmesi gerekir. Gayet güzel, bakın 301 kişi hayatını kaybetmiş. Yaş ortalaması 10 olan 432 çocuk yetim kalmış. Eşler yok, evlatlar yok. Büyük acı yaşanıyor. Bu gidiyor, sanki miting meydanı gibi kürsüyü koyuyor, başlıyor konuşmaya. Doğal bir ölüm kabul ediyor. Madenciliğin fıtratında doğasında böyle ölümler var diyor ve 1870’in 60’ın İngiltere’sinden örnek veriyor. 1860’da Abdülmecit tahtta ve ampul icat edilmemiş. Sen nasıl bu örneği verirsin. Bundan sonra Soma ayağa kalıyor. Herkes itiraz ediyor, yuh çekiyor. Efelenerek vatandaşın üzerine yürüyor. Yuh çekersen tokadı yersin diyor.
“SENİ TOKATLAYAN ADAMIN HALA ARKASINDAYSAN ORAYA BEN ÜÇ NOKTA KOYUYORUM”
“Yahudi dölü” diye ona hakaret ediyor. Sonra 4 bin polisle gidiyor ve de markete sığınmak zorunda kalıyor. Sonra marketteki bir vatandaşı da tokatlıyor. İlk kez bizim tarihimizde, bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşını tokatlıyor. Bu ülkenin insanlarının 76 milyonun vicdanına sesleniyorum. Seni tokatlayan adamın hala arkasındaysan oraya ben üç nokta koyuyorum. Kimse kusura bakmasın.
Böyle bir şey olabilir mi? Bu şu demek, gidiyorsunuz cenaze evine başsağlığı dilemeye. Cenaze sahibine hakaret ediyorsunuz, bir de dövüyorsunuz. Biz oraya acıları paylaşmak için gittik. Onlar itiraz eder elbette eder. Düne kadar kim dinledi onları? Adam yerine bile koymadılar. Gideceksiniz çalışacaksınız dediler.
KILIÇDAROĞLU'NDAN ERDOĞAN'A "SENİN DEFOLUP GİTMEN LAZIM"
Partisinin grup toplantısında konuşma yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan Tayyip Erdoğan’a sert tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu Erdoğan için “3 gün sussa Türkiye’de huzur olur. Her gün konuşuyor her gün kavga. Sürekli bir gerginlik ortamı yaratılıyor ve belli siyasi partiler bunlardan beslenmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu “Toplumu bölüyor, renklere tahammül edemiyor. Senin defolup gitmen lazım” ifadelerini kullandı. Okmeydanı’nda yaşananlara da değinen Kemal Kılıçdaroğlu “Yüzü maskeli elinde silah olayları çıkaranlar kimse bunları çıkarsınlar. Gezi olaylarında TOMA’ya Molotof atan polisleri gördük. Hükümetin bir an önce bunu çıkarması lazım” dedi.
Huzur istiyoruz ama huzurlum bir Türkiye yok. Bu kötü günler arasında bize bir armağan hediye edildi. Nuri Bilge Ceylan Cannes’da Altın Palmiye aldı. Onunla gurur duyuyoruz. Onun filmlerinin her karesi bir sanat eseri gibidir. İzlerken duygulanırsınız. Fazla konuşma yoktur ama kendinizi filmin içinde hissedersiniz. O bir sinema bilgesidir. Tekrar yürekten kutluyorum bize armağan ettiği ödül için.
Taşeron işçiliğin kaldırılmasını isteyen tek parti CHP’dir. Taşeron işçilik döneminin bitmesi lazım. Defalarca bütün mitinglerde bunu dile getirdim. TBMM binası dahil bütün kamu kurumlarında taşeron işçi çalıştırılıyor. Sendikalara sesleniyorum. Taşeronluğa karşıysanız adresiniz CHP’dir. Taşeronluğu Türkiye’ye bela eden bu düzeni savunacak mısınız savunmayacak mısınız? Soma eylem yapan bütün işçi kardeşlerimizi yürekten kutluyorum. Sizin emeğinizi satan sendikacılara sakın güvenmeyin. Her zaman sizin yanınızda olacağız.
İKİ MİLYON TAŞERON İŞÇİYE SESLENİYORUM
Ama hala gidip de sizin emeğinizi sömüren, örgütlenmenize engel olan bir siyasal partiye destek verirseniz başınıza daha çok şey gelecek. Hep beraber ağlayacağız ama ağlamak çözüm değil. Çözümü beraber üreteceğiz. AB’de, ABD’de, Japonya’da hangi haklar varsa Türkiye’de de o haklar olsun diyoruz biz. 2 milyon taşeron işçiye tekrar sesleniyorum. Kimse kusura bakmasın. Sizin yeriniz, sizin ocağınız CHP’dir. Siz halktan birisiniz. Sizin haklarınızı arıyoruz. Ne arıyorsunuz sağda solda. Umut mu bekliyorsunuz. Onlardan size umut yok. onların kendisi köşeyi dönmeyi istiyor.
Ölen kardeşlerinizin mücadelesini yapmak zorundasınız. Onlar da işçiydi siz de işçisiniz. Onlar da çalışıyorsunuz siz de çalışıyorsunuz ama emeğinizi sömürtmeden. Yeriniz artık bellidir. Geleceksizin. eliniz mahkum. Ya sömürülmeye katlanacaksınız ya da ben de emeğimin hakkını almak istiyorum diyeceksiniz.
Türkiye riskli bir sürecin içine girdi. Gerginlik yaşanıyor ülkede. Kullanılan dil gerginliği besliyor. Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur ama biz tekerlek kırılmadan önce yol gösteriyoruz. Siyasetçinin sorumluluğu aydınlardan biraz daha fazladır. Çünkü temsil yetkimiz var. Halktan oy almışız. Kendisi sorun olan iktidara karşı çözüm üretmeliyiz.
“ÜÇ GÜN SUSSA ÜLKEDE HUZUR OLUR”
Emin olun 3 gün sussa Türkiye’de huzur olur. Her gün konuşuyor her gün kavga. Sürekli bir gerginlik ortamı yaratılıyor ve belli siyasi partiler bunlardan beslenmeye çalışıyor. Biz muhalefete görevimizi yapıyoruz. Hükümet ülkeyi akılla yönetmeli öfkeyle değil. Kendisiyle kavga eden bir siyasal anlayış olabilir mi?
“GERGİNLİK OLMASIN DİYE BAZI HATALARI GÖRMÜYORUZ”
Toplumda kutuplaşma gerginlik omasın diye çok hassas davranıyoruz. Bazı hataları toplumda fazla kutuplaşma olmasın diye görmüyoruz. Soma olaylarında Gezi olaylarında toplumda kutuplaşma olmasın diye çok hassas davrandık.
Biber gazını copları bizim milletvekillerimiz yedi. Neden? Vatandaşın çocuğu dövülmesin biber gazı yemesin diye. Yanlış mı yapıyoruz biz acaba.
Yüzü maskeli elinde silah olayları çıkaranlar kimse bunlar bunları çıkarsınlar. Biz bunlara karşıyız. Her zaman söyledim yine söylüyorum. O kişiler acaba kim? Gezi olaylarında TOMA’ya Molotof atan polisleri gördük. Şimdi toplumda bu kutuplaşmayı yaratanlar kimler. Hükümetin bir an önce bunu çıkarması lazım.
Ben 68 kuşağındanım. Hep ülkemin bağımsızlığını savundum, huzuru savundum. 1960 ihtilali sonrası üç siyasetçiyi darağacına gönderdik. o dönem belki birileri alkışladı ama bugün siyasetçilerin idam edilmesinin ne kadar yanlış olduğunu hepimiz görüyoruz.
Daha sonra üç gencimizi idame gönderdik. Neden? İntikam hırsıyla.
Biz yaşananlardan ders çıkarmak zorundayız. Uygar dünya yaşadığı acıları bir toplumsal kazanıma dönüştürdü.
Biz tarihten ders almadık. O acıları toplumsal kazanıma dönüştüremedik. birileri geldi bizi geçti biz toplumu ayrıştırarak yeni fay hatları yaratarak toplumu bölüyoruz.
Bugün cumhuriyet tarihinin en büyük kırılmasıyla karşı karşıyayız. Toplum ayrışmış durumda. Ayrıştıran bölen halkı kullanan halkı kendisine köle haline getiren siyasetçiler.
Eğer siz karşınızdaki insanı insan yerine koyup onun derdini acısını bilirseniz, acısını paylaşabilirseniz toplumsal kazanım yakalarsanız. Ama onu ötekileştirirseniz yakalayamazsanız. Siz düşünebiliyor musunuz empati kuramayan bir siyasetçi? Onu oy makinesi olarak gören bir siyasetçi. Onun sorunlarına çözüm üreten değil. Türkiye onları aşmak zorundadır.. Yeni bir Türkiye’yi yaratacağız. Farklılıklarımız var mı elbette var. Ama onları zenginlik olarak göreceğiz. Eğer siz birisini ötekileştirirseniz, yaptığınız tüm haksızlıkları meşrulaştırmış olursunuz.
İnanç açısından, mezhep açısından ötekileştirir ve ondan sonra söyleyeceklerine meşruluk kazandırmaya çalışır. Bakın tarihe. Biz bunlardan ders çıkardık mı? Hayır ders çıkarmadık. Her seferinde başa dönüyoruz. Biz kalkınamıyoruz, büyüyemiyoruz.
Kendi iç sorunlarıyla sürekli kavga eden bir siyaset anlayışını bir tarafa bırakmak zorundayız. Bizde güzel bir laf var “Susma sustukça sıra sana gelecek” işçilerimizin söylediği.
Sadece sizin sorunlarınızı değil Türkiye’deki bütün işçilerin sorunlarını çözmeye talibiz. Emeklinin sorunu, çiftçinin sorunu, işçinin sorunu, ev hanımlarının sorunu hepsini çözmeye kararlıyız.
Ama bu slogan ne zaman atılıyor? Sıra onlara geldiği zaman atılıyor. Oysa bizim inancımızda haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır deniyor. Haksızlıklara karşı susmayacaksın.
“BU SENDİKA DÜZENİNİ, SENDİKA AĞALIĞINI YIKACAĞIZ”
Ben isterdim ki TEKEL işçileri Kızılay’da dövüldüğü zaman Türkiye’nin bütün işçileri Ankara’da olsun. ben isterdim ki Soma’da 301 işçi hayatını kaybederken bütün sendikalar orada olsun. Ama bunlar olmuyor. İşçi kardeşim size sözüm var, bu sendika düzenini, sendika ağalığını yıkacağız ve onlardan da hesap soracağız.
Ayrışmadan söz ettik, kamplaşmadan söz ettik. Siz kamplaştırırsanız renkleri yok edersiniz. Bir siyah kalır bir beyaz kalır. Oysa güneş bile yedi renkli. Neden politikacı sert bir dil kullanıyor? Neden umut vaat etmiyoruz. Neden hep kavga ediyoruz. Neden ağzını açtığı zaman tepeden tırnağa hakaretlerle bu insanı maruz kalıyor. Bakın 301 işçi hayatını kaybetti. Ben de Soma’ya gittim. Bir kadıncağız bize sitemini yaptı. Yanımdakine de bu kadıncağız haklı dedim.
“ÖRNEK VERDİĞİ TARİHTE DAHA AMPUL İCAT EDİLMEMİŞTİ”
Sonra bir de bu ülkenin başbakanlık koltuğunda oturan zatta gitti. Evet gitmesi gerekir. Gayet güzel, bakın 301 kişi hayatını kaybetmiş. Yaş ortalaması 10 olan 432 çocuk yetim kalmış. Eşler yok, evlatlar yok. Büyük acı yaşanıyor. Bu gidiyor, sanki miting meydanı gibi kürsüyü koyuyor, başlıyor konuşmaya. Doğal bir ölüm kabul ediyor. Madenciliğin fıtratında doğasında böyle ölümler var diyor ve 1870’in 60’ın İngiltere’sinden örnek veriyor. 1860’da Abdülmecit tahtta ve ampul icat edilmemiş. Sen nasıl bu örneği verirsin. Bundan sonra Soma ayağa kalıyor. Herkes itiraz ediyor, yuh çekiyor. Efelenerek vatandaşın üzerine yürüyor. Yuh çekersen tokadı yersin diyor.
“SENİ TOKATLAYAN ADAMIN HALA ARKASINDAYSAN ORAYA BEN ÜÇ NOKTA KOYUYORUM”
“Yahudi dölü” diye ona hakaret ediyor. Sonra 4 bin polisle gidiyor ve de markete sığınmak zorunda kalıyor. Sonra marketteki bir vatandaşı da tokatlıyor. İlk kez bizim tarihimizde, bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşını tokatlıyor. Bu ülkenin insanlarının 76 milyonun vicdanına sesleniyorum. Seni tokatlayan adamın hala arkasındaysan oraya ben üç nokta koyuyorum. Kimse kusura bakmasın.
Böyle bir şey olabilir mi? Bu şu demek, gidiyorsunuz cenaze evine başsağlığı dilemeye. Cenaze sahibine hakaret ediyorsunuz, bir de dövüyorsunuz. Biz oraya acıları paylaşmak için gittik. Onlar itiraz eder elbette eder. Düne kadar kim dinledi onları? Adam yerine bile koymadılar. Gideceksiniz çalışacaksınız dediler.
Çatı adayı Erdoğan'ı üzecek.
"ÇATI ADAY" ERDOĞAN'A İLK MAĞLUBİYETİNİ TATTIRACAK
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'Çatı aday' konusuyla ilgili yaptığı "Aslında Pensilvanya'daki zat uyuyor ama onun da üniversite diploması yok" sözlerine tepki gösterdi.'
Hamzaçebi, "O otursun kendisine baksın. Kendisi Cumhurbaşkanı olamayacaktır. Olmanın hesaplarını yapıyor, müzakerelerini yapıyor, ittifaklar arıyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan ilk büyük yenilgisini bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacaktır" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, TBMM'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hamzaçebi, 'Çatı aday' konusunu değerlendirdi. Hamzaçebi, "Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi adayı olarak da bakmamak gerekir buna. Bu aday başka bir partiden de olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partili bir adayı tarif etmiyoruz. Böyle bir tarifimiz yok. Milliyetçi Hareket Partisiyle buluştuğumuz çok temel bir nokta var; Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmamalıdır" dedi.
Hamzaçebi, "Cumhurbaşkanı bütün toplumun birliğini temsil eden bir kişidir, bir partinin adayı değildir" diyerek, şöyle devam etti:
"Şüphesiz bir partiye mensup olabilir ama seçildiği andan itibaren Cumhurbaşkanı Anayasamıza göre tarafsız olmak zorundadır. Biz tarafsız cumhurbaşkanını tarif etmeye çalışıyoruz. Seçildiği anda partisiyle bir bağı varsa bu kesilecek ve toplumu temsil edecek. Çatı direkler, sütunlar üzerine yükselir. Direklerden herhangi biri olmaz veya eksik olursa sadece bir partinin oyuyla seçilip de ve o partiyi temsil eden bir kişi olarak hareket ederse bunun adı cumhurbaşkanı olmaz, partili bir cumhurbaşkanı olur, bu çatıda ayakta kalmaz çöker. Dolayısıyla aday bu şekilde olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi adayı olarak da bakmamak gerekir buna. Bu aday başka bir partiden de olabilir. Cumhuriyet halk Partili ve Milliyetçi Hareket partili bir adayı tarif etmiyoruz. Böyle bir tarifimiz yok. Milliyetçi Hareket Partisiyle buluştuğumuz çok temel bir nokta var Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmamalıdır. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu Bir Türkiye, özgürlüklerden uzaklaşmış, insan hak ve özgürlüklerini kilitlemiş, bunların önüne engel koymuş tutsak bir Türkiye demektir. Bu kadar yolsuzluğa, şaibeye bulaşmış bir kişi Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamına layık değildir."
'MHP İLE ÖNEMLİ OLAN İLKELERDE MUTABIK KALMAK'
"MHP ile bir temas başladı mı?" sorusuna Hamzaçebi, "Temas, bir şekilde olur. Önemli Olan ilkelerde mutabık kalmak" diye cevapladı.
Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'Çatı aday' öneriyle ilgili yaptığı "Aslında Pensilvanya'daki zat uyuyor ama onun da üniversite diploması yok" sözlerinin hatırlatılması üzerine ise şöyle konuştu:
"Kendisi mi düşünüyordu acaba, herhalde espri yapmıştır. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. O otursun kendisine baksın. Kendisi Cumhurbaşkanı olamayacaktır. Olmanın hesaplarını yapıyor, müzakerelerini yapıyor, ittifaklar arıyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan ilk büyük yenilgisini bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacaktır. Ben buna inanıyorum."
Başbakan Erdoğan'ın 'Cadı avı' açıklamasına yönelik Hamzaçebi, "Amerika'da bir dönem 50'li yıllarda McCarthy dönemi vardı. O döneme benziyor. Yapsın bakalım. Türkiye hukuk devletidir. Bugün hukuku, egemenliği gücü altına almaya çalışan bir Tayyip Erdoğan vardır. Ama Türkiye'de hukuku milleti teslim alamayacaktır. Bu o kadar kolay değildir. Hukuk vardır. Kanunlarla kamu görevlilerinin görevlerine son verebilir, bunları yapıyor HSYK'da yaptı, başka kurumlarda yaptı. Bunların döneceği yerler vardır. En son milletten dönecektir. Sanmasın ki Bu yüzde 43 oy, onun antidemokratik otoriter uygulamalarına destektir. Hayır, hala 43 oyu yanlış yorumlayan bir Başbakan vardır."
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'Çatı aday' konusuyla ilgili yaptığı "Aslında Pensilvanya'daki zat uyuyor ama onun da üniversite diploması yok" sözlerine tepki gösterdi.'
Hamzaçebi, "O otursun kendisine baksın. Kendisi Cumhurbaşkanı olamayacaktır. Olmanın hesaplarını yapıyor, müzakerelerini yapıyor, ittifaklar arıyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan ilk büyük yenilgisini bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacaktır" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, TBMM'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hamzaçebi, 'Çatı aday' konusunu değerlendirdi. Hamzaçebi, "Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi adayı olarak da bakmamak gerekir buna. Bu aday başka bir partiden de olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partili bir adayı tarif etmiyoruz. Böyle bir tarifimiz yok. Milliyetçi Hareket Partisiyle buluştuğumuz çok temel bir nokta var; Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olmamalıdır" dedi.
Hamzaçebi, "Cumhurbaşkanı bütün toplumun birliğini temsil eden bir kişidir, bir partinin adayı değildir" diyerek, şöyle devam etti:
"Şüphesiz bir partiye mensup olabilir ama seçildiği andan itibaren Cumhurbaşkanı Anayasamıza göre tarafsız olmak zorundadır. Biz tarafsız cumhurbaşkanını tarif etmeye çalışıyoruz. Seçildiği anda partisiyle bir bağı varsa bu kesilecek ve toplumu temsil edecek. Çatı direkler, sütunlar üzerine yükselir. Direklerden herhangi biri olmaz veya eksik olursa sadece bir partinin oyuyla seçilip de ve o partiyi temsil eden bir kişi olarak hareket ederse bunun adı cumhurbaşkanı olmaz, partili bir cumhurbaşkanı olur, bu çatıda ayakta kalmaz çöker. Dolayısıyla aday bu şekilde olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi adayı olarak da bakmamak gerekir buna. Bu aday başka bir partiden de olabilir. Cumhuriyet halk Partili ve Milliyetçi Hareket partili bir adayı tarif etmiyoruz. Böyle bir tarifimiz yok. Milliyetçi Hareket Partisiyle buluştuğumuz çok temel bir nokta var Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmamalıdır. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu Bir Türkiye, özgürlüklerden uzaklaşmış, insan hak ve özgürlüklerini kilitlemiş, bunların önüne engel koymuş tutsak bir Türkiye demektir. Bu kadar yolsuzluğa, şaibeye bulaşmış bir kişi Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamına layık değildir."
'MHP İLE ÖNEMLİ OLAN İLKELERDE MUTABIK KALMAK'
"MHP ile bir temas başladı mı?" sorusuna Hamzaçebi, "Temas, bir şekilde olur. Önemli Olan ilkelerde mutabık kalmak" diye cevapladı.
Hamzaçebi, Başbakan Erdoğan'ın 'Çatı aday' öneriyle ilgili yaptığı "Aslında Pensilvanya'daki zat uyuyor ama onun da üniversite diploması yok" sözlerinin hatırlatılması üzerine ise şöyle konuştu:
"Kendisi mi düşünüyordu acaba, herhalde espri yapmıştır. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. O otursun kendisine baksın. Kendisi Cumhurbaşkanı olamayacaktır. Olmanın hesaplarını yapıyor, müzakerelerini yapıyor, ittifaklar arıyor. Ama Recep Tayyip Erdoğan ilk büyük yenilgisini bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde alacaktır. Ben buna inanıyorum."
Başbakan Erdoğan'ın 'Cadı avı' açıklamasına yönelik Hamzaçebi, "Amerika'da bir dönem 50'li yıllarda McCarthy dönemi vardı. O döneme benziyor. Yapsın bakalım. Türkiye hukuk devletidir. Bugün hukuku, egemenliği gücü altına almaya çalışan bir Tayyip Erdoğan vardır. Ama Türkiye'de hukuku milleti teslim alamayacaktır. Bu o kadar kolay değildir. Hukuk vardır. Kanunlarla kamu görevlilerinin görevlerine son verebilir, bunları yapıyor HSYK'da yaptı, başka kurumlarda yaptı. Bunların döneceği yerler vardır. En son milletten dönecektir. Sanmasın ki Bu yüzde 43 oy, onun antidemokratik otoriter uygulamalarına destektir. Hayır, hala 43 oyu yanlış yorumlayan bir Başbakan vardır."
Utanmazlığın resmini yapabilir misin Abidin?
Erdoğan, dünkü grup konuşmasında birçok ismi ve Alevi yurttaşları hedef aldı. Hüseyin Aygün, Erdoğan’a ‘Çağımızın Muaviyesi’ diyerek yanıt verdi. Erdoğan’a verilen Soma tablosu tepki çekti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısında konuştu. Erdoğan, yaptığı konuşmada yine toplumu gerecek sözler sarfetti. Başbakan Erdoğan’a TBMM’deki konuşmasının ardından madencilerle birlikte görüldüğü bir tablo hediye edildi. 2012 Temmuz’unda da Başbakan Erdoğan’a Ak Parti Van İl Kongresi’nde depremin simgesi olan Yunus Geray’ın fotoğrafı verilmişti. Erdoğan’ın konuşmasında satır başları şöyle:
MEVZUYU HALA ‘ANLAYAMADI’
»İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan eylemler. Neymiş? Ağaçlar sökülüyormuş. Düğmeye basılıyor, legal illegal örgütler huzuru bozacak bir noktaya bu işi ulaştırıyorlar. Huzur istikrar ve ekonomi hedef alınıyor. Her gün sokaklarda şiddet vandallık görüntüsü. Ortada herhangi bir şey yok. Tek gerekçeleri ne? 12 tane ağaç.
SOMA’DA BİLE ‘ALEVİLER’ DEDİ
»Okmeydanı’nda eli kanlı terör örgütünün (DHKP-C) dışarıdan desteklenmediğini söyleyecek olan var mı? O malum Tunceli milletvekili başta olmak üzere CHP vekilleri o örgütün vekilleri gibi davranıyorlar. CHP Alevi vatandaşlarımızın duygularını istismar etmekten, onlar üzerinden çatışma senaryolarını beslemekten başka hiçbir şey yapmamıştır ve yapmaz. Alevi vatandaşlarımın da bu yaşananlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Alevi vatandaşlarım lütfen iki yüzlü siyasetçilere prim vermesinler.
»Biz alevi kardeşlerimizin sorunlarını bir istismar olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır. Açılın kapılar şaha gidelim diye, medet arama dönemi de asırlar öncesinde kalmıştır. Türkiye’de kimin ne meselesi varsa o bizim meselemizdir.
»Soma’da yaşananlar. Yahu orada bile Alevi vatandaşlarımızı sağdan soldan toparlayıp Soma’ya getiriyorlar. Niye? Bu defa da Soma’yı karıştıracaklar. Ben buradan Soma’daki maden işçilerine sesleniyorum. Bu CHP’nin bu bölücü terör örgütü yandaşlarının, legal yada illegal örgütlerin oyununa gelmeyin. Sizi bunlar yalnız bırakırlar.
»Yaşanan onca tahrike rağmen, Allah’a sonsuz şükürler olsun bu millet oyuna gelmedi. Bu yetmez, biz yeni Burakcan’ların terörün içine sokulan yeni Berkin’lerin Okmeydanı’nda olaylarda ölen Uğur’ların Ayhan’ların ölmesine yitip gitmesine tahammül gösteremeyiz.
»Bu hafta sonu Almanya’daydım. Oradaki Ali’siz Alevilere miting yapma izni verilmiş. Alınan önlemler başarılı olduğu için hiçbirisi arzusuna ulaşamadı. birgün.net
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısında konuştu. Erdoğan, yaptığı konuşmada yine toplumu gerecek sözler sarfetti. Başbakan Erdoğan’a TBMM’deki konuşmasının ardından madencilerle birlikte görüldüğü bir tablo hediye edildi. 2012 Temmuz’unda da Başbakan Erdoğan’a Ak Parti Van İl Kongresi’nde depremin simgesi olan Yunus Geray’ın fotoğrafı verilmişti. Erdoğan’ın konuşmasında satır başları şöyle:
MEVZUYU HALA ‘ANLAYAMADI’
»İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan eylemler. Neymiş? Ağaçlar sökülüyormuş. Düğmeye basılıyor, legal illegal örgütler huzuru bozacak bir noktaya bu işi ulaştırıyorlar. Huzur istikrar ve ekonomi hedef alınıyor. Her gün sokaklarda şiddet vandallık görüntüsü. Ortada herhangi bir şey yok. Tek gerekçeleri ne? 12 tane ağaç.
SOMA’DA BİLE ‘ALEVİLER’ DEDİ
»Okmeydanı’nda eli kanlı terör örgütünün (DHKP-C) dışarıdan desteklenmediğini söyleyecek olan var mı? O malum Tunceli milletvekili başta olmak üzere CHP vekilleri o örgütün vekilleri gibi davranıyorlar. CHP Alevi vatandaşlarımızın duygularını istismar etmekten, onlar üzerinden çatışma senaryolarını beslemekten başka hiçbir şey yapmamıştır ve yapmaz. Alevi vatandaşlarımın da bu yaşananlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Alevi vatandaşlarım lütfen iki yüzlü siyasetçilere prim vermesinler.
»Biz alevi kardeşlerimizin sorunlarını bir istismar olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır. Açılın kapılar şaha gidelim diye, medet arama dönemi de asırlar öncesinde kalmıştır. Türkiye’de kimin ne meselesi varsa o bizim meselemizdir.
»Soma’da yaşananlar. Yahu orada bile Alevi vatandaşlarımızı sağdan soldan toparlayıp Soma’ya getiriyorlar. Niye? Bu defa da Soma’yı karıştıracaklar. Ben buradan Soma’daki maden işçilerine sesleniyorum. Bu CHP’nin bu bölücü terör örgütü yandaşlarının, legal yada illegal örgütlerin oyununa gelmeyin. Sizi bunlar yalnız bırakırlar.
»Yaşanan onca tahrike rağmen, Allah’a sonsuz şükürler olsun bu millet oyuna gelmedi. Bu yetmez, biz yeni Burakcan’ların terörün içine sokulan yeni Berkin’lerin Okmeydanı’nda olaylarda ölen Uğur’ların Ayhan’ların ölmesine yitip gitmesine tahammül gösteremeyiz.
»Bu hafta sonu Almanya’daydım. Oradaki Ali’siz Alevilere miting yapma izni verilmiş. Alınan önlemler başarılı olduğu için hiçbirisi arzusuna ulaşamadı. birgün.net
27 Mayıs 2014 Salı
Siyasetiniz batsın yazık değil mi bu Annelere.
PKK’NIN ÇOCUKLARINI KAÇIRDIĞI AİLELER BDP’Yİ BASTI
Diyarbakır’da PKK’nın çocuklarını kaçırdığı aileler, bugün BDP il binasını bastı. BDP’lilerle çocukları kaçırılan aileleri arasındaki arbedeyi polis ayırdı,
Buradan çıkan aileler Dağkapı Meydanı’nda oturma eylemi başlattı. BDP yöneticileri ise PKK’ya katılımlarla ilgileri olmadığını belirterek, ailelerin tahrik edildiğini ileri sürdü.
Diyarbakır’da Endüstri Meslek Lisesi 9’uncu sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Ö.Ç. ile berber çırağı olan kuzeni 15 yaşındaki B.Ç.’nin önceki gün PKK tarafından dağa kaçırıldığını söyleyen aileleri, bugün BDP il binasını bastı. İki kuzenin yakınları olan yaklaşık 10 kişilik grup, girdikleri bina içinde BDP’lilerle tartıştı. Çıkan arbedede tartaklandıklarını söyleyen aileler polis çağırdı. BDP binasına gelen çok sayıda polis, ailelerle BDP’lilerin kavgasını ayırıp, aileyi bina önünden uzaklaştırdı. Bu sırada aileler binadan ayrılırken, BDP’lileri alkışla protesto etti.
OTURMA EYLEMİ
BDP binasından ayrıldıktan sonra merkez Sur İlçesi’ndeki Dağkapı Meydanı’na gelen aileler burada oturma eylemi başlattı. Kuzenlerin babaannesi Guli Çetiner, Kürtçe ağıtlar yakarak torunlarının bırakılmasını istedi. Çetiner, "Ben kabul etmiyorum, çocuğumu istiyorum" dedi.
Lise öğrencisi Ö.Ç.’nin annesi Halime Çetiner, gözyaşları içinde oğlunun hasta olduğunu belirterek bırakılması istedi. Halime Çetiner, şunları söyledi:
"Oğlum şeker hastası, aynı zamanda astımı var. Oralarda perişan olur. İlaçlarını almazsa şekeri 300’e çıkar ve orada ölür. Benim oğluma bir şey olursa, sebebi onlardır. Oğlumu okulda aşılamışlar. Onları okullardan gönderiyorlar. Ben çocuğumu istiyorum."
’BEN ONU TÜP BEBEKLE YAPTIM’
PKK’nın kaçırdığı B.Ç.’nin anesi Saniye Çetiner de oğlunu tüp bebek yöntemiyle dünyaya getirdiğini belirterek, "Ben çocuğumu istiyorum başka bir şey istemiyorum. 3 gündür çocuğum yok. 3 gündür evimizde yas var. Pazar günü saat 16.00- 17.00 arası yemek yiyip çıkmış. Oğlum berberde çalışıyor. Bir arkadaşına mesaj çekmiş, demiş ’bizi götürüyorlar, biz gideceğiz’ demiş. Ben çocuğumu istiyorum" dedi.
Kaçırılan iki kuzenin aileleri daha sonra Dağkapı Meydanı’nda oturma eylemi başlatırken, kendilerine yakınları da destek verince sayıları 10’u buldu.
BELEDİYE ÖNÜNDEKİ AİLE SAYISI 11’E YÜKSELDİ
PKK tarafından çocuklarının kaçırıldığını iddia ederek Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde 19 Mayıs tarihinde oturma eylemine başlayan aile sayısı da, eylemin 9’uncu gününde 11’e çıktı. Çocukları dağa götürülen bazı aileler, çeşitli okullarda okuyan çocuklarına zarar gelmesinden endişe ettikleri için konuşmaktan ve görüntü vermekten kaçındı.
PKK’nın götürdüğü iddia edilen çocukların yaşı 14 ila 23 arasında değişiyor. Belediye binası önünde eylem yapan kadınlar, kendilerine destek vermek isteyen ve çocukları dağda olan çok sayıda aile olduğunu, ancak mahalle baskısı yüzünden buradaki eyleme katılamadıklarını söyledi. Bazı kadınlar sinir krizleri geçirip gözyaşlarına hakim olamazken, A.K.’nin annesi Yüksel Karaşin, oğlu bırakılıncaya kadar eyleme devam edeceğini, gerekirse açlık grevi başlatacağını, hatta kendisini yakabileceğini söyledi.
BDP’DEN AÇIKLAMA: GERİLLAYA KATILIMLA ALAKAMIZ YOK
BDP Diyarbakır İl Başkanlığı, çocukları PKK tarafından dağa kaçırıldığı gerekçesiyle parti binasına saldıran aileyle ilgili yazılı açıklama yaparak, hükümeti ve polisi eleştirdi. Açıklamada şöyle denildi:
"Bölgemizde kırk yıldır devam eden savaşın yegane sorumlusu olan TC. Tekçi devlet zihniyeti ve onun bugünkÜ yürütücüsü olan AKP hükümeti kanlı ellerini tekrar devreye sokmuşlardır. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Nevruz’uyla başlattığı barış süreci, AKP hükümeti tarafından sabote edilmektedir. Kürt halk önderi ve Kürt özgürlük hareketinin tüm sağduyu çağrılarına ve çabalarına rağmen, Türk devleti saldırılarına ara vermeden devam etmektedir. Kürt coğrafyasına kan deryasına çeviren Özel Harp dairesinin kirli ve kanlı oyunları Amed’te tekrar yüzünü göstermiştir. Faşist Türk polisinin provoke ettiği üç beş kendini bilmez kişi, BDP Diyarbakır il binasına saldırmıştır.
Kalekol yaparak parti binalarımıza saldırarak Kürt halkını yıldıracağını sanan AKP polisi şu an binlerce polisi ve zırhlı aracı ile il binamızı kuşatıp provokasyonlara zemin hazırlamıştır. Yalanhaber ve karalamalarla kamuoyunu yanıltılmaktadır. Halkımız ve partimiz karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Özellikle barış süreciyle beraber provokatörler eliyle partimiz ve değerli halkımız karşı karşıya bırakılmak istenmektedir. Gerillaya katılımların bizim partiyle uzaktan yakından alakası olamadığını herkes bilmelidir."
BAŞSAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz, PKK’nın çocukları götürüp alıkoymasıyla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı. Başsavcı Solmaz, "2014/16234 soruşturma numarası ile çocukları Lice’ye götürenler ve alıkoyanlar hakkında soruşturma devam etmekte olup, soruşturmanın safahati ve sonucu hakkında kamuoyuna bilgi verilecektir" dedi.
Anneler ne diyor?
Dİyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde PKK’nın dağa götürdüğünü çocuklarını bırakmasını isteyerek eylemlerini sürdüren annelerin görüşleri şöyle:
EYLEMİ İLK BAŞLATAN ANNE
Belediye önünde ilk eylemi başlatan 15 yaşındaki H.G.’nin annesi Safiye Gündüz: "Kızım 23 Nisan’nda piknik bahanesiyle kaçırıldı. Selahaddin Eyubi Anadolu Lisesi 2’nci sınıf öğrencisiydi. 4 çocuğum var. Kocam Ahmet Gündüz, Kuzey Irak’ta inşaat taşeronu olarak çalışıyordu. Şimdi o da işini bırakmış şu an eylem yerinde bekliyor. 2’si kız, 2’si erkek 4 çocuğum vardı. Bir kızım dağa gitti, diğer çocuklarım başka şehirlerdeki çeşitli üniversitelerde okuyor. Kızımın bırakılmasını istiyorum."
’OĞLUNU DAĞDAN İNDİREN KADIN BİZE UMUT OLDU’
15 yaşındaki F.E.’nin annesi Filiz Eren: "Oğlum F., H. ile aynı sınıftaydı. 19 Mayıs’ta geldik, bugün 9 gün oldu. 23 Nisan’da birlikte pikniğe gitmişlerdi. Orada 5 çocuğu kaçırmışlardı. Ondan sonra bir kadın üniversite yolunda eylem yaptı, ’çocuğumu getirin’ diye. Sonra onun oğluyla birlikte 3 çocuğu serbest bıraktılar. Biz de bunu televizyonda duyduk umutlandık. H.’nin annesi ile birlikte belediye önünde eylem yapmaya karar verdik ve burada eyleme başladık. Mücadelemize devam edeceğiz."
15 yaşındaki A.B.T.’nin annesi Fatma Türk: "Oğlumu Ergani’den götürmüşler. Seçimden 2 gün sonra evden çıktı ve bir daha dönmedi. 8 çocuğum var. A.B. en küçük çocuğumdu. Oğlumu istiyorum onu geri getirsinler. Partiyle alakası yoktu kendi halindeydi."
’GEREKİRSE AÇLIK GREVİNE GİRECEĞİM, HATTA KENDİMİ YAKACAĞIM’
16 yaşındaki A.K.’nin annesi Yüksel Karaşin: "Oğlum hastaydı, hiç alakası yoktu dağdakilerle. Kulağından iltihap akıyordu. 9 Nisan’da götürdüler. Ben oğlumu istiyorum. 8 gündür buradayım. Tüm bu eylemlerden önce Dağkapı Meydanı’nda tek başıma eylem yapmayı düşünüyordum. Oğlum gelir, onu bırakırlar diye bekliyordum. Sonra bu kadınların çocukları için eylem yaptığını televizyondan görünce ben de buraya gelip eyleme başladım. Açlık grevine gireceğim, gerekirse kendimi yakacağım. Küçük çocuğumu da alıp gelmişim. 4 çocuğum var evde bıraktım geldim ne yapayım?"
’AİLELER KORKUYOR’
17 yaşındaki M.T.’nin annesi Sarriye Tokay: "Oğlum 14 yaşında Namık Kemal Lisesi 1’nci sınıf öğrencisiyken gitti. 2 ay birinci sınıfa gitti, sonra onu götürdüler. Aslında bize katılmak isteyen bir çok aile var ama korkuyorlar, çekiniyorlar. Korkudan ve endişeden dolayı buraya gelemiyorlar. Onu kandırıp götürdüler, hastaydı gözlerinde rahatsızlığı vardı. Bütün annelere sesleniyorum bize destek versinler. Gültan Kışanak’a sesleniyorum, Baydemir’e sesleniyorum, Ahmet Türk’e sesleniyorum, devlete sesleniyorum; bize sahip çıksınlar, çocuklarımızı getirsinler."
’SAVAŞ İSTEMİYORUZ, ÇOCUĞUMU İSTİYORUM’
18 yaşındaki O.B’nin annesi Zeynep Baytok: "Oğlumu 40 gün önce kaçırmışlar. Serbest çalışıyordu. 9 çocuğum var. O. 5’nci çocuğumdu. Televizyonda buradaki kadınları gördük. Oğlumu geri versinler. Oğlumuzu verene kadar buradan kalkmayacağız. Biz savaş istemiyoruz. 6 günden beri buradayım. Çocuğumu istiyorum, bana oğlumu getirsinler."
’YA ÇOCUĞUMU BIRAKSINLAR, YA DA CANIMIZI ALSINLAR’
19 yaşındaki V.Ç.’nin annesi Meral Çapak: Oğlum 7 ay önce gitmiş. Okula gitti bir daha gelmedi. Televizyonlarda kadınların çocukları için yaptığı eylemi görünce hemen düşünmeden ben de geldim. Ya çocuğumuzu bıraksınlar, yada bizim de canımızı alsınlar. Biz çocuklarımızı istiyoruz. Çocuğumu serbest bıraksınlar. Bunu istiyoruz. Saf kendi halinde evden çıkmayan bir çocuktu, yani oraya gidecek bir çocuk değildi."
BİR OĞLU ASKER
21 yaşındaki Y.Y’nin annesi Hediye Yıldız: "Oğlum 17 yaşındayken dağa gitti. Burhanettin Endüstri Meslek Lisesi öğrencisiydi. 7 çocuğum var. Kocam işsiz, perişan olduk. 20 yaşındaki oğlum Recep de Yalova’da asker. Televizyonda annelerin eylemini gördüm ben de destek için ve oğlumun geri gelmesi için eyleme başladık. 6 gündür eyleme devam ediyorum. Televizyonda görüp geldim. Huzurumuz yok, her gün ağlıyoruz. Hem asker oğluma, hem de dağdaki oğluma ağlıyorum. Hasta çocuğum var evde. Her gün de buraya geliyorum. Eşimin işi yok o da buradadıır. Biz barış istiyoruz."
’KIZIM 1 YIL ÖNCE GİTTİ’
Diyarbakır ve başka kentlerde okuyan çocukları olduğunu, onlara zarar gelmesinden endişe duyduğu için görüntü vermek istemeyen, 24 yaşındaki F.A.’nın annesi Keji Aydemir de, kızının bir yıl önce örgüte katıldığını söyledi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okurken kızını bir kez daha dağa götürülmek istendiğini, ancak durumu erken fark ederek polisle birlikte ona engel olduklarını söyledi. Anne Aydemir, "Kızım bir yıl önce gitti. Eskişehir Anadolu Üniversitesi son sınıf öğrencisiydi. Kızımın ve bizim hayatımızı bitirdiler" dedi.
’SANA İŞ VERECEĞİZ DİYE DAĞA GÖTÜRDÜLER’
21 yaşındaki S.U.’nun annesi Muhsine Uçakan: "48 gün oldu kızım gideli. 6 günden beri burada eylem yapıyoruz. Arkadaş ortamından tanıştığı kişiler onu dağa götürdüler. Sana iş vereceğiz diye kandırdılar. Kızım hastadır, sara hastasıdır. Gözleri iyi görmüyor ve dizlerinde rahatsızlığı var. Bunu dağa götürseniz ne yapabilir ki? Televizyonda kadınların çocukları için eylem yaptığını gördük ve kendi çocuğumun bırakılması için eyleme destek verdik."
http://www.haber3.com/pkkdan-sok-yalanlama-2692865h.htm#ixzz32wQIJvOC
Diyarbakır’da PKK’nın çocuklarını kaçırdığı aileler, bugün BDP il binasını bastı. BDP’lilerle çocukları kaçırılan aileleri arasındaki arbedeyi polis ayırdı,
Buradan çıkan aileler Dağkapı Meydanı’nda oturma eylemi başlattı. BDP yöneticileri ise PKK’ya katılımlarla ilgileri olmadığını belirterek, ailelerin tahrik edildiğini ileri sürdü.
Diyarbakır’da Endüstri Meslek Lisesi 9’uncu sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Ö.Ç. ile berber çırağı olan kuzeni 15 yaşındaki B.Ç.’nin önceki gün PKK tarafından dağa kaçırıldığını söyleyen aileleri, bugün BDP il binasını bastı. İki kuzenin yakınları olan yaklaşık 10 kişilik grup, girdikleri bina içinde BDP’lilerle tartıştı. Çıkan arbedede tartaklandıklarını söyleyen aileler polis çağırdı. BDP binasına gelen çok sayıda polis, ailelerle BDP’lilerin kavgasını ayırıp, aileyi bina önünden uzaklaştırdı. Bu sırada aileler binadan ayrılırken, BDP’lileri alkışla protesto etti.
OTURMA EYLEMİ
BDP binasından ayrıldıktan sonra merkez Sur İlçesi’ndeki Dağkapı Meydanı’na gelen aileler burada oturma eylemi başlattı. Kuzenlerin babaannesi Guli Çetiner, Kürtçe ağıtlar yakarak torunlarının bırakılmasını istedi. Çetiner, "Ben kabul etmiyorum, çocuğumu istiyorum" dedi.
Lise öğrencisi Ö.Ç.’nin annesi Halime Çetiner, gözyaşları içinde oğlunun hasta olduğunu belirterek bırakılması istedi. Halime Çetiner, şunları söyledi:
"Oğlum şeker hastası, aynı zamanda astımı var. Oralarda perişan olur. İlaçlarını almazsa şekeri 300’e çıkar ve orada ölür. Benim oğluma bir şey olursa, sebebi onlardır. Oğlumu okulda aşılamışlar. Onları okullardan gönderiyorlar. Ben çocuğumu istiyorum."
’BEN ONU TÜP BEBEKLE YAPTIM’
PKK’nın kaçırdığı B.Ç.’nin anesi Saniye Çetiner de oğlunu tüp bebek yöntemiyle dünyaya getirdiğini belirterek, "Ben çocuğumu istiyorum başka bir şey istemiyorum. 3 gündür çocuğum yok. 3 gündür evimizde yas var. Pazar günü saat 16.00- 17.00 arası yemek yiyip çıkmış. Oğlum berberde çalışıyor. Bir arkadaşına mesaj çekmiş, demiş ’bizi götürüyorlar, biz gideceğiz’ demiş. Ben çocuğumu istiyorum" dedi.
Kaçırılan iki kuzenin aileleri daha sonra Dağkapı Meydanı’nda oturma eylemi başlatırken, kendilerine yakınları da destek verince sayıları 10’u buldu.
BELEDİYE ÖNÜNDEKİ AİLE SAYISI 11’E YÜKSELDİ
PKK tarafından çocuklarının kaçırıldığını iddia ederek Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde 19 Mayıs tarihinde oturma eylemine başlayan aile sayısı da, eylemin 9’uncu gününde 11’e çıktı. Çocukları dağa götürülen bazı aileler, çeşitli okullarda okuyan çocuklarına zarar gelmesinden endişe ettikleri için konuşmaktan ve görüntü vermekten kaçındı.
PKK’nın götürdüğü iddia edilen çocukların yaşı 14 ila 23 arasında değişiyor. Belediye binası önünde eylem yapan kadınlar, kendilerine destek vermek isteyen ve çocukları dağda olan çok sayıda aile olduğunu, ancak mahalle baskısı yüzünden buradaki eyleme katılamadıklarını söyledi. Bazı kadınlar sinir krizleri geçirip gözyaşlarına hakim olamazken, A.K.’nin annesi Yüksel Karaşin, oğlu bırakılıncaya kadar eyleme devam edeceğini, gerekirse açlık grevi başlatacağını, hatta kendisini yakabileceğini söyledi.
BDP’DEN AÇIKLAMA: GERİLLAYA KATILIMLA ALAKAMIZ YOK
BDP Diyarbakır İl Başkanlığı, çocukları PKK tarafından dağa kaçırıldığı gerekçesiyle parti binasına saldıran aileyle ilgili yazılı açıklama yaparak, hükümeti ve polisi eleştirdi. Açıklamada şöyle denildi:
"Bölgemizde kırk yıldır devam eden savaşın yegane sorumlusu olan TC. Tekçi devlet zihniyeti ve onun bugünkÜ yürütücüsü olan AKP hükümeti kanlı ellerini tekrar devreye sokmuşlardır. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Nevruz’uyla başlattığı barış süreci, AKP hükümeti tarafından sabote edilmektedir. Kürt halk önderi ve Kürt özgürlük hareketinin tüm sağduyu çağrılarına ve çabalarına rağmen, Türk devleti saldırılarına ara vermeden devam etmektedir. Kürt coğrafyasına kan deryasına çeviren Özel Harp dairesinin kirli ve kanlı oyunları Amed’te tekrar yüzünü göstermiştir. Faşist Türk polisinin provoke ettiği üç beş kendini bilmez kişi, BDP Diyarbakır il binasına saldırmıştır.
Kalekol yaparak parti binalarımıza saldırarak Kürt halkını yıldıracağını sanan AKP polisi şu an binlerce polisi ve zırhlı aracı ile il binamızı kuşatıp provokasyonlara zemin hazırlamıştır. Yalanhaber ve karalamalarla kamuoyunu yanıltılmaktadır. Halkımız ve partimiz karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Özellikle barış süreciyle beraber provokatörler eliyle partimiz ve değerli halkımız karşı karşıya bırakılmak istenmektedir. Gerillaya katılımların bizim partiyle uzaktan yakından alakası olamadığını herkes bilmelidir."
BAŞSAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz, PKK’nın çocukları götürüp alıkoymasıyla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı. Başsavcı Solmaz, "2014/16234 soruşturma numarası ile çocukları Lice’ye götürenler ve alıkoyanlar hakkında soruşturma devam etmekte olup, soruşturmanın safahati ve sonucu hakkında kamuoyuna bilgi verilecektir" dedi.
Anneler ne diyor?
Dİyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde PKK’nın dağa götürdüğünü çocuklarını bırakmasını isteyerek eylemlerini sürdüren annelerin görüşleri şöyle:
EYLEMİ İLK BAŞLATAN ANNE
Belediye önünde ilk eylemi başlatan 15 yaşındaki H.G.’nin annesi Safiye Gündüz: "Kızım 23 Nisan’nda piknik bahanesiyle kaçırıldı. Selahaddin Eyubi Anadolu Lisesi 2’nci sınıf öğrencisiydi. 4 çocuğum var. Kocam Ahmet Gündüz, Kuzey Irak’ta inşaat taşeronu olarak çalışıyordu. Şimdi o da işini bırakmış şu an eylem yerinde bekliyor. 2’si kız, 2’si erkek 4 çocuğum vardı. Bir kızım dağa gitti, diğer çocuklarım başka şehirlerdeki çeşitli üniversitelerde okuyor. Kızımın bırakılmasını istiyorum."
’OĞLUNU DAĞDAN İNDİREN KADIN BİZE UMUT OLDU’
15 yaşındaki F.E.’nin annesi Filiz Eren: "Oğlum F., H. ile aynı sınıftaydı. 19 Mayıs’ta geldik, bugün 9 gün oldu. 23 Nisan’da birlikte pikniğe gitmişlerdi. Orada 5 çocuğu kaçırmışlardı. Ondan sonra bir kadın üniversite yolunda eylem yaptı, ’çocuğumu getirin’ diye. Sonra onun oğluyla birlikte 3 çocuğu serbest bıraktılar. Biz de bunu televizyonda duyduk umutlandık. H.’nin annesi ile birlikte belediye önünde eylem yapmaya karar verdik ve burada eyleme başladık. Mücadelemize devam edeceğiz."
15 yaşındaki A.B.T.’nin annesi Fatma Türk: "Oğlumu Ergani’den götürmüşler. Seçimden 2 gün sonra evden çıktı ve bir daha dönmedi. 8 çocuğum var. A.B. en küçük çocuğumdu. Oğlumu istiyorum onu geri getirsinler. Partiyle alakası yoktu kendi halindeydi."
’GEREKİRSE AÇLIK GREVİNE GİRECEĞİM, HATTA KENDİMİ YAKACAĞIM’
16 yaşındaki A.K.’nin annesi Yüksel Karaşin: "Oğlum hastaydı, hiç alakası yoktu dağdakilerle. Kulağından iltihap akıyordu. 9 Nisan’da götürdüler. Ben oğlumu istiyorum. 8 gündür buradayım. Tüm bu eylemlerden önce Dağkapı Meydanı’nda tek başıma eylem yapmayı düşünüyordum. Oğlum gelir, onu bırakırlar diye bekliyordum. Sonra bu kadınların çocukları için eylem yaptığını televizyondan görünce ben de buraya gelip eyleme başladım. Açlık grevine gireceğim, gerekirse kendimi yakacağım. Küçük çocuğumu da alıp gelmişim. 4 çocuğum var evde bıraktım geldim ne yapayım?"
’AİLELER KORKUYOR’
17 yaşındaki M.T.’nin annesi Sarriye Tokay: "Oğlum 14 yaşında Namık Kemal Lisesi 1’nci sınıf öğrencisiyken gitti. 2 ay birinci sınıfa gitti, sonra onu götürdüler. Aslında bize katılmak isteyen bir çok aile var ama korkuyorlar, çekiniyorlar. Korkudan ve endişeden dolayı buraya gelemiyorlar. Onu kandırıp götürdüler, hastaydı gözlerinde rahatsızlığı vardı. Bütün annelere sesleniyorum bize destek versinler. Gültan Kışanak’a sesleniyorum, Baydemir’e sesleniyorum, Ahmet Türk’e sesleniyorum, devlete sesleniyorum; bize sahip çıksınlar, çocuklarımızı getirsinler."
’SAVAŞ İSTEMİYORUZ, ÇOCUĞUMU İSTİYORUM’
18 yaşındaki O.B’nin annesi Zeynep Baytok: "Oğlumu 40 gün önce kaçırmışlar. Serbest çalışıyordu. 9 çocuğum var. O. 5’nci çocuğumdu. Televizyonda buradaki kadınları gördük. Oğlumu geri versinler. Oğlumuzu verene kadar buradan kalkmayacağız. Biz savaş istemiyoruz. 6 günden beri buradayım. Çocuğumu istiyorum, bana oğlumu getirsinler."
’YA ÇOCUĞUMU BIRAKSINLAR, YA DA CANIMIZI ALSINLAR’
19 yaşındaki V.Ç.’nin annesi Meral Çapak: Oğlum 7 ay önce gitmiş. Okula gitti bir daha gelmedi. Televizyonlarda kadınların çocukları için yaptığı eylemi görünce hemen düşünmeden ben de geldim. Ya çocuğumuzu bıraksınlar, yada bizim de canımızı alsınlar. Biz çocuklarımızı istiyoruz. Çocuğumu serbest bıraksınlar. Bunu istiyoruz. Saf kendi halinde evden çıkmayan bir çocuktu, yani oraya gidecek bir çocuk değildi."
BİR OĞLU ASKER
21 yaşındaki Y.Y’nin annesi Hediye Yıldız: "Oğlum 17 yaşındayken dağa gitti. Burhanettin Endüstri Meslek Lisesi öğrencisiydi. 7 çocuğum var. Kocam işsiz, perişan olduk. 20 yaşındaki oğlum Recep de Yalova’da asker. Televizyonda annelerin eylemini gördüm ben de destek için ve oğlumun geri gelmesi için eyleme başladık. 6 gündür eyleme devam ediyorum. Televizyonda görüp geldim. Huzurumuz yok, her gün ağlıyoruz. Hem asker oğluma, hem de dağdaki oğluma ağlıyorum. Hasta çocuğum var evde. Her gün de buraya geliyorum. Eşimin işi yok o da buradadıır. Biz barış istiyoruz."
’KIZIM 1 YIL ÖNCE GİTTİ’
Diyarbakır ve başka kentlerde okuyan çocukları olduğunu, onlara zarar gelmesinden endişe duyduğu için görüntü vermek istemeyen, 24 yaşındaki F.A.’nın annesi Keji Aydemir de, kızının bir yıl önce örgüte katıldığını söyledi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okurken kızını bir kez daha dağa götürülmek istendiğini, ancak durumu erken fark ederek polisle birlikte ona engel olduklarını söyledi. Anne Aydemir, "Kızım bir yıl önce gitti. Eskişehir Anadolu Üniversitesi son sınıf öğrencisiydi. Kızımın ve bizim hayatımızı bitirdiler" dedi.
’SANA İŞ VERECEĞİZ DİYE DAĞA GÖTÜRDÜLER’
21 yaşındaki S.U.’nun annesi Muhsine Uçakan: "48 gün oldu kızım gideli. 6 günden beri burada eylem yapıyoruz. Arkadaş ortamından tanıştığı kişiler onu dağa götürdüler. Sana iş vereceğiz diye kandırdılar. Kızım hastadır, sara hastasıdır. Gözleri iyi görmüyor ve dizlerinde rahatsızlığı var. Bunu dağa götürseniz ne yapabilir ki? Televizyonda kadınların çocukları için eylem yaptığını gördük ve kendi çocuğumun bırakılması için eyleme destek verdik."
http://www.haber3.com/pkkdan-sok-yalanlama-2692865h.htm#ixzz32wQIJvOC
Erdoğan kurmaylarına kızdı köpürdü: "Tembel tembel oturmayın."
AK Parti'nin anketinde Erdoğan'a büyük şok
Soma faciasının ardından AKP’nin yaptığı anketler, hükümetin oylarının düştüğünü gösterdi. Köşk seçimi yapılan ankette de Gül’ün önde olması Erdoğan’ı çok kızdırdı. Kurmaylarına 'tembel tembel oturmayın' dedi.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından yenilenmesine karar verilen Yalova ve Ağrı seçimlerine kısa bir süre kala Ankara’da tansiyon yükseldi.
Başbakan Erdoğan’ın masasında iki ille ilgili seçim anketleri bulunuyor. Anketlerde, AKP’nin oylarının iki ilde de düşük çıktığı öğrenildi. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın, kurmaylarını fırçaladığı ve “Ankara’da tembel tembel oturmayın” diyerek parti yöneticilerini fırçaladığı bildirildi.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyasi açıdan kritik bir haftaya girdi. 1 Haziran’da iki ilde yenilecek olan seçimler Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de gösterge olacak. Bu nedenle Başbakan Erdoğan, Ağrı ile Yalova’da yapılacak seçimlere büyük önem veriyor.
Taraf gazetesinden Hüseyin Özay'nın haberine göre; Soma’da yaşanan facianın ardından çeşitli anketler yapıldı. Bu anketlerle Cumhurbaşkanlığı ve iki ildeki seçim eğilimleri ölçülmeye çalışıldı. AKP yöneticilerinden edinilen bilgiye göre, Soma faciasının ardından oylarda belirli oranda bir düşüş yaşandığı görüldü. Hatta seçim yapılacak iki ilde de, AKP’nin oylarının 30 Mart’ın da altına düştüğü tespit edildi. Bunun üzerine, Başbakan Erdoğan yakın kurmaylarını iki ile gitmelerini istedi. Hatta kulislerde, Başbakan Erdoğan’ın kurmaylarını Ankara’da oturduğu için fırçaladığı “Tembel tembel Ankara’da oturmayın. O iki ili de istiyorum” dediği konuşuluyor. Erdoğan, hafta sonu Yalova’da miting yaparak, partisine oy istemişti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, seçimi yenilenecek illerde çalışmalar yürütüyor.
YERKEL “GÖREVDEN ALINDI” İDDİASI
Öte yandan yine, Soma faciasının siyasi sonuçlarını araştıran AKP, faciadan çok Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’in, bir madenciye tekme atmasının toplum üzerinde büyük bir tepkiye yol açtığını belirledi. Bunun üzerine, Yerkel’in Başbakanlık makamından uzaklaştırıldığına yönelik haberler basına servis edildi. Ancak Başbakanlık’ın resmi sitesinde Yusuf Yerkel’in ismi halen özel kalem müdür yardımcısı olarak geçiyor. Bu durum kafaları karıştırdı.
GÜL ÖNDE
Öte yandan AKP içinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yapılan bir anket de konuşuluyor. Kısa bir süre önce AKP, isim belirtmeden, “Cumhurbaşkanlığı’na kim aday olsun” sorusu yöneltildi. Anket, büyükşehirlerde yapıldı. Ankette, yüzde 25 Cumhurbaşkanı Gül, yüzde 24 Başbakan Erdoğan, yüzde 18 Meral Akşener, yüzde 17’de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç çıktı. Bu durum parti yönetiminde de rahatsızlığa yol açtı.
Soma faciasının ardından AKP’nin yaptığı anketler, hükümetin oylarının düştüğünü gösterdi. Köşk seçimi yapılan ankette de Gül’ün önde olması Erdoğan’ı çok kızdırdı. Kurmaylarına 'tembel tembel oturmayın' dedi.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından yenilenmesine karar verilen Yalova ve Ağrı seçimlerine kısa bir süre kala Ankara’da tansiyon yükseldi.
Başbakan Erdoğan’ın masasında iki ille ilgili seçim anketleri bulunuyor. Anketlerde, AKP’nin oylarının iki ilde de düşük çıktığı öğrenildi. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın, kurmaylarını fırçaladığı ve “Ankara’da tembel tembel oturmayın” diyerek parti yöneticilerini fırçaladığı bildirildi.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyasi açıdan kritik bir haftaya girdi. 1 Haziran’da iki ilde yenilecek olan seçimler Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de gösterge olacak. Bu nedenle Başbakan Erdoğan, Ağrı ile Yalova’da yapılacak seçimlere büyük önem veriyor.
Taraf gazetesinden Hüseyin Özay'nın haberine göre; Soma’da yaşanan facianın ardından çeşitli anketler yapıldı. Bu anketlerle Cumhurbaşkanlığı ve iki ildeki seçim eğilimleri ölçülmeye çalışıldı. AKP yöneticilerinden edinilen bilgiye göre, Soma faciasının ardından oylarda belirli oranda bir düşüş yaşandığı görüldü. Hatta seçim yapılacak iki ilde de, AKP’nin oylarının 30 Mart’ın da altına düştüğü tespit edildi. Bunun üzerine, Başbakan Erdoğan yakın kurmaylarını iki ile gitmelerini istedi. Hatta kulislerde, Başbakan Erdoğan’ın kurmaylarını Ankara’da oturduğu için fırçaladığı “Tembel tembel Ankara’da oturmayın. O iki ili de istiyorum” dediği konuşuluyor. Erdoğan, hafta sonu Yalova’da miting yaparak, partisine oy istemişti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, seçimi yenilenecek illerde çalışmalar yürütüyor.
YERKEL “GÖREVDEN ALINDI” İDDİASI
Öte yandan yine, Soma faciasının siyasi sonuçlarını araştıran AKP, faciadan çok Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’in, bir madenciye tekme atmasının toplum üzerinde büyük bir tepkiye yol açtığını belirledi. Bunun üzerine, Yerkel’in Başbakanlık makamından uzaklaştırıldığına yönelik haberler basına servis edildi. Ancak Başbakanlık’ın resmi sitesinde Yusuf Yerkel’in ismi halen özel kalem müdür yardımcısı olarak geçiyor. Bu durum kafaları karıştırdı.
GÜL ÖNDE
Öte yandan AKP içinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yapılan bir anket de konuşuluyor. Kısa bir süre önce AKP, isim belirtmeden, “Cumhurbaşkanlığı’na kim aday olsun” sorusu yöneltildi. Anket, büyükşehirlerde yapıldı. Ankette, yüzde 25 Cumhurbaşkanı Gül, yüzde 24 Başbakan Erdoğan, yüzde 18 Meral Akşener, yüzde 17’de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç çıktı. Bu durum parti yönetiminde de rahatsızlığa yol açtı.
26 Mayıs 2014 Pazartesi
İnce: "Başbakan'dan 3 yalova palavrası."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yalova mitinginde söyledikleri CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin tepkisine neden oldu.
Sözcü’ye konuşan İnce şunları söyledi;
Başbakan Erdoğan Yalova’daki konuşmasında palavralarını sıraladı.
Birinci palavrası hiçbir zaman AKP bir oy fark ile seçimi kazanmadı. Tek bir mazbata verildi o da CHP’li Vefa Salman’a…
İkinci palavrası hile yapıldı diyor. Aslında söylediği doğru ancak hileyi yapan biz değil onlardı. Kendilerinin sandık görevlisini de biz belirleyecek değiliz. Zihinsel engelli kişi oy kullandı diye iptal edildi. Bir diğeri de meclis üyesinin yeğeninin kullandığı oy iptal gerekçesi oldu…
Üçüncü palavrası ‘Yalova’yı deprem enkazının altından biz kurtardık’ diyor. Buna inanan bir Yalovalı varsa cumhuriyet meydanında takla atacağım. Bu kadar büyük palavra ayıptır günahtır. Depremin üzerinden üç sene geçmiştir ne yapmıştır? Hiçbir şey. Bir şey yaptılar o da deprem vergilerini almaya devam ettiler.
Bir başbakanın alt-üst geçit sözü vermesini, pazar yerinin üstünü kapatacağız demesini, ağız diş sağlığı için bina kiraladıklarını bile söylemesini anlamak mümkün değil. Bir başbakanın bu kadar küçüldüğünü ilk kez görüyorum. Bu kadar küçülen Cumhuriyet tarihindeki ilk başbakandır.
Bu seçimde hiç itiraz olmayacak çünkü açık ara alacağız.
Başbakanın mitingini yüksek bir binadan izledim. Bursa ve Kocaeli’nden gelen otobüslere özel park alanı yaptılar. 500 otobüslük park alanı yaptılar. İstanbul’dan gelen büyük tekneler kuyrukta bekledi iskeleye yanaşmak için…Yalovalılar aşırı insan geleceği için sokağa çıkmamıştı.
25 Mayıs 2014 Pazar
Erdoğan Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı gün Başbakanlık'tan istifa etmeli.
Seçimlere katılan kamu görevlilerine istifa zorunluluğunu hatırlatan Aşık, Erdoğan’In buna istisna sayılamayacağını iddia etti.
İşte Melih Aşık’ın yazısının ilgili bölümü:
Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’na göre adaylığı kesinleşen kamu görevlilerinin istifa etmesi gerekiyor.
Kanunda hakimler, savcılar, öğretim üyeleri gibi meslekler sayılmış… Ancak milletvekili ve bakanlar ayrıca sayılmamış. Vural Savaş, Atilla Kart gibi hukukçular Meclis üyelerinin de kamu görevlisi olduğunu, Başbakan aday olduğu takdirde görevden istifa etmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Buna karşılık Burhan Kuzu gibi AKP sözcüleri Başbakan’ın istifa zorunda olmadığını iddia ediyor. Düşününüz ki… Başbakanlık’ta bir düz memur iseniz, seçim kampanyasında kamunun imkânlarını kullanmamanız için görevden istifanız gerekiyor. Ama Başbakan iseniz istifanız gerekmiyor… Böylesi mantıksızlığı bir kuzu bile kabul edebilir mi?
Hatırlarsanız yerel seçimler öncesinde belediye başkanlığına aday olan bakanlar, yasada açık hüküm olmamasına karşın, doğrusunu yaparak etik gerekçeyle istifa etmiş, Başbakan da o gerekçeyi yerinde bularak istifaları kabul etmişti. Hatta istifalarını Başbakan istemişti.
Başbakan 12 Temmuz’da adaylığı kesinleştiği anda görevini bırakmalıdır…
CHP ve MHP de konuyu bir zahmet şimdiden gündeme getirmelidir.
İşte Melih Aşık’ın yazısının ilgili bölümü:
Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’na göre adaylığı kesinleşen kamu görevlilerinin istifa etmesi gerekiyor.
Kanunda hakimler, savcılar, öğretim üyeleri gibi meslekler sayılmış… Ancak milletvekili ve bakanlar ayrıca sayılmamış. Vural Savaş, Atilla Kart gibi hukukçular Meclis üyelerinin de kamu görevlisi olduğunu, Başbakan aday olduğu takdirde görevden istifa etmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Buna karşılık Burhan Kuzu gibi AKP sözcüleri Başbakan’ın istifa zorunda olmadığını iddia ediyor. Düşününüz ki… Başbakanlık’ta bir düz memur iseniz, seçim kampanyasında kamunun imkânlarını kullanmamanız için görevden istifanız gerekiyor. Ama Başbakan iseniz istifanız gerekmiyor… Böylesi mantıksızlığı bir kuzu bile kabul edebilir mi?
Hatırlarsanız yerel seçimler öncesinde belediye başkanlığına aday olan bakanlar, yasada açık hüküm olmamasına karşın, doğrusunu yaparak etik gerekçeyle istifa etmiş, Başbakan da o gerekçeyi yerinde bularak istifaları kabul etmişti. Hatta istifalarını Başbakan istemişti.
Başbakan 12 Temmuz’da adaylığı kesinleştiği anda görevini bırakmalıdır…
CHP ve MHP de konuyu bir zahmet şimdiden gündeme getirmelidir.
'Başı örtülü kıçları dar elbiseli'
'Başı örtülü kıçları dar elbiseli'
Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek, Başbakan Erdoğan'ın 'Boğaz’a nazır villalarda oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler' sözlerini eleştirdi.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek, günün en sert yazılarından biriyle gündemde. Daha önce de "nefret söylemi" eleştirilerine hedef olan Arcayürek yazısında başörtülü kadınlar için kullandığı ifadeler nedeniyle tepki topladı.
"BAŞI ÖRTÜLÜ KIÇLARI DAR ELBİLSELER İÇİN KIVRAK..."
Arcayürek, Başbakan Erdoğan’ın “Boğaz’a nazır villalarda oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler” sözlerini eleştirdiği yazısında “Oysa etrafına bir baksa... Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki” dedi.
İşte Arcayürek'in yazısındaki ilgili bölüm:
Polisi eleştirenleri de, Okmeydanı olaylarının da birinci sorumlusu olarak hükümeti gösterenleri de, Boğaz’a nazır villalarda (söyleminde ellerinde viski kadehleri demesi eksik) oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler, diye suçluyor.
Oysa etrafına bir baksa... Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki...
Ama bunlara hayret etmez, eleştirmez Başbakan: Onun, din sömürüsü ile zengin olanları, yıllarca gelip geçen iktidarların zulmünde yaşadılar, haklarıdır, diye savunacağından kuşkunuz olmasın!..
Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek, Başbakan Erdoğan'ın 'Boğaz’a nazır villalarda oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler' sözlerini eleştirdi.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Cüneyt Arcayürek, günün en sert yazılarından biriyle gündemde. Daha önce de "nefret söylemi" eleştirilerine hedef olan Arcayürek yazısında başörtülü kadınlar için kullandığı ifadeler nedeniyle tepki topladı.
"BAŞI ÖRTÜLÜ KIÇLARI DAR ELBİLSELER İÇİN KIVRAK..."
Arcayürek, Başbakan Erdoğan’ın “Boğaz’a nazır villalarda oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler” sözlerini eleştirdiği yazısında “Oysa etrafına bir baksa... Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki” dedi.
İşte Arcayürek'in yazısındaki ilgili bölüm:
Polisi eleştirenleri de, Okmeydanı olaylarının da birinci sorumlusu olarak hükümeti gösterenleri de, Boğaz’a nazır villalarda (söyleminde ellerinde viski kadehleri demesi eksik) oturup ahkâm keserler, lüks kafelerden âleme nizam verirler, diye suçluyor.
Oysa etrafına bir baksa... Sayesinde birden aşırı lüks içinde yaşayan öyle çok gruplar ve pahalı marka satan dükkânlardan çıkmayan, başı örtülü kıçları dar elbiseleri içinde kıvrak öyle Müslüman kızlar görecek ki...
Ama bunlara hayret etmez, eleştirmez Başbakan: Onun, din sömürüsü ile zengin olanları, yıllarca gelip geçen iktidarların zulmünde yaşadılar, haklarıdır, diye savunacağından kuşkunuz olmasın!..
“Başbakan sallıyor, kaşar, simit, çay ve manzara güzel”
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisince Yalova'da düzenlenen mitinge katılarak halka hitap etti.
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce de Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını meydandaki bir salondan izledi.
Mitingin düzenlendiği Cumhuriyet Meydanı’nı gören bir lokantadan Erdoğan’ı izleyen İnce, Twitter hesabından “Başbakan sallıyor, kaşar, simit, çay ve manzara güzel” mesajıyla fotoğraf paylaştı.
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce de Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını meydandaki bir salondan izledi.
Mitingin düzenlendiği Cumhuriyet Meydanı’nı gören bir lokantadan Erdoğan’ı izleyen İnce, Twitter hesabından “Başbakan sallıyor, kaşar, simit, çay ve manzara güzel” mesajıyla fotoğraf paylaştı.
24 Mayıs 2014 Cumartesi
Tayyip Erdoğan her zaman ki gibi.
Her zamanki gibi kin ve nefret tohumları ekiyor
Tayyip, olaylarda ölen masum vatandaşlar için rahmet okuyacağına milleti kışkırtıyor, bölüyor, polise gaz veriyor…
İşte dünkü sözleri:
- Neymiş… Berkin Elvan’ı anacaklarmış.
- Her ölüm hadisesinde bir anma mı olacak.
- Ölmüştür geçmiştir.
- Kıran, döken karşısında polis nasıl sabrediyor anlamıyorum.
- Soma’yı bahane edip, vuran kıran, her fırsatta polise saldıranlar karşısında
elbette susmayacağız.
Erdoğan, 2 kişinin polis şiddetiyle öldüğü gün, bu açıklamayı yaptı Toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiren Erdoğan, büyük tepki çekti
Başbakan Tayyip Erdoğan, yangına körükle gidiyor… Yüreği yanan ailelerin acısına acı katıyor. Ankara’daki Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Başbakan’ın hedefinde, Gezi’de polisin gaz kapsülüyle ölen Berkin Elvan (15) vardı. Daha önce mitingde Berkin’in annesini yuhalatan Erdoğan, bu kez küçük çocuk için “Ölmüştür, geçmiştir” dedi. Okmeydanı’nda 2 kişinin hayatını kaybettiği gün yapılan bu açıklama tepki çekti. İşte Erdoğan’ın o ibretlik sözleri:
“Ölmüştür, geçmiştir!”
İşçi arkadaşlarımız ‘Ne zaman işimize geri döneceğiz?’ diyor. ‘Bütün önlemlerimizi alalım sonra işinize başlayacaksınız’ dedim. Maden kazalarını sıfırlamak mümkün değil.
301 şehidimizin acısı tazeyken sustuk. Ama kimse kusura bakmasın. Soma’yı bahane edip kıran, döken karşısında yine susmayacağız.
Neymiş Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir.
Bütün bu araçların üzerine bu teröristler camları kırmaya çalışıyorlar. Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum.
Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkam keserler, yalan söylerler.
twitter’da attıkları tweet gündem listesine girmiyorsa bunlar için hiçbir konu önemli değildir. Bunlar kendileri 140 karakter yazınca dünyayı kurtaran adam zannederler.
Bunlar lüks kafelerde otururlar, deniz gören yalılarında Boğaz’a nazır villalarında otururlar.
Tayyip, olaylarda ölen masum vatandaşlar için rahmet okuyacağına milleti kışkırtıyor, bölüyor, polise gaz veriyor…
İşte dünkü sözleri:
- Neymiş… Berkin Elvan’ı anacaklarmış.
- Her ölüm hadisesinde bir anma mı olacak.
- Ölmüştür geçmiştir.
- Kıran, döken karşısında polis nasıl sabrediyor anlamıyorum.
- Soma’yı bahane edip, vuran kıran, her fırsatta polise saldıranlar karşısında
elbette susmayacağız.
Erdoğan, 2 kişinin polis şiddetiyle öldüğü gün, bu açıklamayı yaptı Toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiren Erdoğan, büyük tepki çekti
Başbakan Tayyip Erdoğan, yangına körükle gidiyor… Yüreği yanan ailelerin acısına acı katıyor. Ankara’daki Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Başbakan’ın hedefinde, Gezi’de polisin gaz kapsülüyle ölen Berkin Elvan (15) vardı. Daha önce mitingde Berkin’in annesini yuhalatan Erdoğan, bu kez küçük çocuk için “Ölmüştür, geçmiştir” dedi. Okmeydanı’nda 2 kişinin hayatını kaybettiği gün yapılan bu açıklama tepki çekti. İşte Erdoğan’ın o ibretlik sözleri:
“Ölmüştür, geçmiştir!”
İşçi arkadaşlarımız ‘Ne zaman işimize geri döneceğiz?’ diyor. ‘Bütün önlemlerimizi alalım sonra işinize başlayacaksınız’ dedim. Maden kazalarını sıfırlamak mümkün değil.
301 şehidimizin acısı tazeyken sustuk. Ama kimse kusura bakmasın. Soma’yı bahane edip kıran, döken karşısında yine susmayacağız.
Neymiş Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir.
Bütün bu araçların üzerine bu teröristler camları kırmaya çalışıyorlar. Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum.
Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkam keserler, yalan söylerler.
twitter’da attıkları tweet gündem listesine girmiyorsa bunlar için hiçbir konu önemli değildir. Bunlar kendileri 140 karakter yazınca dünyayı kurtaran adam zannederler.
Bunlar lüks kafelerde otururlar, deniz gören yalılarında Boğaz’a nazır villalarında otururlar.
İçindeki yaratık dışarı fışkırdı!
"Bu yaratıklara karşı gerçek mermi kullanılmalı"
Son dönemde Alevilere yönelik nefret içerikli söylemler devam ediyor. Eski Bakan Binali Yıldırım'ın kardeşi Türk Kızılayı İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım'ın ardından şimdi de Kanal 7 muhabiri Umut Erol dün attığı tweetle tepki çekti. Erol, Okmeydanı'nda sokağa çıkan halka plastik mermi değil gerçek mermi sıkılmasını istedi.
Okmeydanı'nda Uğur Kurt'un vurulmasının ardından "Dün okmeydanı'nda yaşananlara şöyle bir bakıyorum da, bu yaratıklara karşı plastik değil gerçek mermi kullanılmalı. Temizlensin ortalık." şeklinde tweet attı.
Son dönemde Alevilere yönelik nefret içerikli söylemler devam ediyor. Eski Bakan Binali Yıldırım'ın kardeşi Türk Kızılayı İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım'ın ardından şimdi de Kanal 7 muhabiri Umut Erol dün attığı tweetle tepki çekti. Erol, Okmeydanı'nda sokağa çıkan halka plastik mermi değil gerçek mermi sıkılmasını istedi.
Okmeydanı'nda Uğur Kurt'un vurulmasının ardından "Dün okmeydanı'nda yaşananlara şöyle bir bakıyorum da, bu yaratıklara karşı plastik değil gerçek mermi kullanılmalı. Temizlensin ortalık." şeklinde tweet attı.
23 Mayıs 2014 Cuma
Simitci'nin sağlığı Başbakan'a emanet!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün cuma namazını Beştepe’de bulunan Hisarcıklıoğlu Camii’nde kıldı. Cami çıkışında İlhan Sevindi isimli simitçinin yanına giden Erdoğan, simitçinin gömleğinin cebindeki sigara paketini alarak, "Sigarayı bırakmazsan simitlerini almam" dedi.
BÜTÜN SİMİTLERİ ALDI
Simitçi sigarayı bırakma sözü verince Erdoğan, bütün simitleri satın alarak vatandaşlara dağıttı.
CUMA NAMAZI ÖNCESİ SERT AÇIKLAMALAR
Başbakan Tayyip Erdoğan, cuma namazı öncesi Okmeydanı’nda yapılan, iki vatandaşın ölümüyle sonuçlanan, Soma maden faciasını ve Berkin Elvan’ı anma törenlerine karşı sert bir konuşma yaptı.
"HER ÖLÜMDE BİR TÖREN Mİ DÜZENLEYECEĞİZ"
Erdoğan, Okmeydanı’nda iki insanın ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilgili şöyle konuştu:
"Berkin Elvan’ı anmak için okulda törenler düzenleyeceklermiş. Şu hale bak. Biz bu ülkede, kusura bakmayın, her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. O zaman bütün işleri bırakalım, törenlere bakalım. Ölmüştür, geçmiştir. Ama Kılıçdaroğlu‘na göre tabii ekmek almaya giderken ölen birisi, gencimiz veya çocuğumuz. Kimi aldatıyorsun, gerçek ortada, ama o evladı, o yavruyu aldatanlar da ortada. Şimdi dün ölüm yıldönümüymüş. Ne yaptılar, orayı adeta terörize ettiler. Aracın içinde polislerimiz yanmaya başladı, kendilerini dışarı zor attılar. Bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar ben bunlara anlamıyorum."
BÜTÜN SİMİTLERİ ALDI
Simitçi sigarayı bırakma sözü verince Erdoğan, bütün simitleri satın alarak vatandaşlara dağıttı.
CUMA NAMAZI ÖNCESİ SERT AÇIKLAMALAR
Başbakan Tayyip Erdoğan, cuma namazı öncesi Okmeydanı’nda yapılan, iki vatandaşın ölümüyle sonuçlanan, Soma maden faciasını ve Berkin Elvan’ı anma törenlerine karşı sert bir konuşma yaptı.
"HER ÖLÜMDE BİR TÖREN Mİ DÜZENLEYECEĞİZ"
Erdoğan, Okmeydanı’nda iki insanın ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilgili şöyle konuştu:
"Berkin Elvan’ı anmak için okulda törenler düzenleyeceklermiş. Şu hale bak. Biz bu ülkede, kusura bakmayın, her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. O zaman bütün işleri bırakalım, törenlere bakalım. Ölmüştür, geçmiştir. Ama Kılıçdaroğlu‘na göre tabii ekmek almaya giderken ölen birisi, gencimiz veya çocuğumuz. Kimi aldatıyorsun, gerçek ortada, ama o evladı, o yavruyu aldatanlar da ortada. Şimdi dün ölüm yıldönümüymüş. Ne yaptılar, orayı adeta terörize ettiler. Aracın içinde polislerimiz yanmaya başladı, kendilerini dışarı zor attılar. Bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar ben bunlara anlamıyorum."
22 Mayıs 2014 Perşembe
O şimdi müdür.
25 Mayıs'ta imzalanması beklenen Valiler Kararnamesi bugün akşam saatlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalandığı öğrenildi.
Resmi olmayan bilgilere göre atamalar;
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Emniyet Genel Müdürlüğüne
İzmir Valisi Mustafa Toprak İstanbul Valiliğine
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş Emniyet Genel Müdür Yardımcılığına
PTT Genel Müdürü Osman Tural Sakarya Valiliğine atandı.
Antalya Valisi Sebahattin Öztürk Müsteşarlığa
Artvin Valisi Kemal Cirit Müsteşar Yardımcılığına
Ardahan Valisi Seyfettin Azizoğlu Bartın Valiliğine
İzmit Kaymakamı Osman Kaymak Tunceli Valiliğine
İstanbul Vali Yardımcısı Günay Özdemir Kars Valiliğine
Edirne Valisi Merkez valiliğine
Bartın Valisi Ali Çınar Merkez Valiliğine
Müsteşar Yardımcısı Aziz Yıldırım Kocaeli Valiliğine
Eğitim Dairesi Başkanı Yakup Canpolat Hakkari Valiliğine
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ersin Yazıcı Rize Valiliğine
GOP Kaymakam V. & İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Deniz Ardahan Valiliğine
Polatlı Kaymakamı Gürsoy Osman BİLGİN ...Valiliğine
İçişleri Bakan Danışmanı Abdullah Erin Siirt Valiliğine
Biga Kaymakamı Fatih Genel ...... Valiliğine
Resmi olmayan bilgilere göre atamalar;
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Emniyet Genel Müdürlüğüne
İzmir Valisi Mustafa Toprak İstanbul Valiliğine
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş Emniyet Genel Müdür Yardımcılığına
PTT Genel Müdürü Osman Tural Sakarya Valiliğine atandı.
Antalya Valisi Sebahattin Öztürk Müsteşarlığa
Artvin Valisi Kemal Cirit Müsteşar Yardımcılığına
Ardahan Valisi Seyfettin Azizoğlu Bartın Valiliğine
İzmit Kaymakamı Osman Kaymak Tunceli Valiliğine
İstanbul Vali Yardımcısı Günay Özdemir Kars Valiliğine
Edirne Valisi Merkez valiliğine
Bartın Valisi Ali Çınar Merkez Valiliğine
Müsteşar Yardımcısı Aziz Yıldırım Kocaeli Valiliğine
Eğitim Dairesi Başkanı Yakup Canpolat Hakkari Valiliğine
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ersin Yazıcı Rize Valiliğine
GOP Kaymakam V. & İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Deniz Ardahan Valiliğine
Polatlı Kaymakamı Gürsoy Osman BİLGİN ...Valiliğine
İçişleri Bakan Danışmanı Abdullah Erin Siirt Valiliğine
Biga Kaymakamı Fatih Genel ...... Valiliğine
21 Mayıs 2014 Çarşamba
"Hakem bozuntusu Erman Toroğlu!"
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç , eski hakem ve futbol yorumcusu Erman Toroğlu 'na sert sözlerle yüklendi ve ''Hakem bozuntusu'' dedi. Bir televizyon programında konuşan Arınç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'i överek, ''Genelkurmay Başkanıyla iftihar etmeliyiz. Gerçek bir asker'' dedi ve şunları söyledi:
''Eski bir hakem bozuntusunun TV’de konuşması vardı. Genelkurmay başkanı oturtmalı falan gibi. Genelkurmay Başkanı onları hayal kırıklığına uğratıyor. Askerlik gururu içinde görevini layıkıyla yapan insana her gün 3-5 kişi 'İstifa et' diyorsa, mutlaka etkilenir. Ama bunlara 'İstifa edecek değilim' diyor, onların gerçek niyetini biliyor''
Erman Toroğlu 2006'da Lig TV’de yayınlanan ''Maraton'' programında isim vermeden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü eleştirmiş ve ''Ben çok anlayışlı demokrat Genelkurmay Başkanı istemiyorum. Kodu mu oturtan Genelkurmay Başkanı istiyorum. Asker gibi asker olmalı'' demişti. Bu sözler RTÜK gündemine de gelmiş ve “Manevi şahsiyete eleştiri sınırlarını aşan saldırı niteliği olmadığı'' gerekçesiyle Lig TV'ye ceza verilmemişti.
''Eski bir hakem bozuntusunun TV’de konuşması vardı. Genelkurmay başkanı oturtmalı falan gibi. Genelkurmay Başkanı onları hayal kırıklığına uğratıyor. Askerlik gururu içinde görevini layıkıyla yapan insana her gün 3-5 kişi 'İstifa et' diyorsa, mutlaka etkilenir. Ama bunlara 'İstifa edecek değilim' diyor, onların gerçek niyetini biliyor''
Erman Toroğlu 2006'da Lig TV’de yayınlanan ''Maraton'' programında isim vermeden eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü eleştirmiş ve ''Ben çok anlayışlı demokrat Genelkurmay Başkanı istemiyorum. Kodu mu oturtan Genelkurmay Başkanı istiyorum. Asker gibi asker olmalı'' demişti. Bu sözler RTÜK gündemine de gelmiş ve “Manevi şahsiyete eleştiri sınırlarını aşan saldırı niteliği olmadığı'' gerekçesiyle Lig TV'ye ceza verilmemişti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Fashion TV Modellik Yarışması’nda Türkiye ikinci güzeli seçilen Gamze Balım, Can Tanrıyar’la fotoğraflandıktan sonra magazin gündemine oturd...
-
Modayı yakından takip eden çinli kızların şıklık yarışı pekin sokaklarını rengarenk doldurdular.Kalabalıklar içinde hemen göze çarpan alımlı...
-
Örgü Bebek Hırkası ANLATIMLI ÖRGÜ MODELLERİ Öncelikle ; örgü örerken tığ,şiş veya iğne batması kazalarına karşı azami dikkatli olunarak ...
2022 bikini yaz modası
Çok sıcak çok can yakıcı modeller.Erkekler bu sene kızlardan gözünü alamayacaklar. İşte bikini modelleri.
